Bir Şarkısın Sen..


ATV'de yayınlanan, çocukların yarıştığı yeni şarkı yarışması.. 

Çok güzel sesi olan, gelecekte çok başarılı olabilecek ve ya en azından bu işten ekmek yiyebilecek çocukların da, doğru düzgün sesi olmayan ancak anlaşılabildiği üzere pek "sosyal" anne-babalarının sayesinde yarışmada yer bulabilmiş çocukların da yer aldığı bir yarışma programı..

Basit bir televizyon izleyicisiyseniz, ne yaparsınız? Ya programı izler ve keyif alır ve izlemeye devam edersiniz... ya da programı sevmez, başka kanala geçersiniz. 

Ancak bizde işler böyle yürümez. 

Son senelerin güzide kavramı "etik" burda da devreye sokulur. Çocukların bu tarz yarışmalarda yarışması irdelenir de irdelenir, kimi Ege Üniversitesi bilmem ne anabilim dalı başkanı Psikolog bilmem kim tarafından, kimi bilmem ne orkestrası şefi bilmem ne müzisyeni tarafından.. Çocukların obje haline getirildiğinden dem vurulur. Sübyancılıktan bahsedilir. 

Şu sevimli çocukları izleyip, sözde onları korumak adına bu tarz tartışmaları yaratanlar, bana göre bilinçaltında asıl gizli sapıklıkları besleyen sorunlu insanlardır. Tıpkı dini bir çok programda, yapılması caiz olmayan cinsel aktivitelerin, bunları yapanlardan çok konuşulması ve ya alakalı-alakasız her durumdan o aktivitelere gönderme ve uyarı çıkarılabilmesi gibi. Hep o konularda ahkam kesen, şunu yapmayın, bunu yapmayın diyen din hocalarının sapık olduğunu düşünmüşümdür. Tıpkı şimdi bu sevimli çocukların obje olarak kullanılmasından rahatsız olup tepki gösterenler hakkında düşündüğüm gibi..

Toplumda sapıklar, ahlaksızlar, sübyancılar olabilir. Ama biz toplumumuzu onlara göre düzenleyemeyiz. O itler, şerefsizler bu çocukları o gözle görecekler diye, o çocukların saflıklarını, komikliklerini, evet evet "çocukluklarını" çalamayız. Eğer bunu yaparsak, asıl kazanan o sapıklar olacaktır. 

O yüzden iyi ki varsın Bir Şarkısın Sen.. 
Devamı

Hamza Mutlu



1986 doğumlu bir oyuncu Hamza. Çok genç sayılmaz. 23 yaşında. 

Henüz kendisinin bir 90 dakikasını da izlemiş değilim. O yüzden çok iddialı olduğum üzere şöyle futbolcu, böyle futbolcu şeklinde ahkam kesmem çok sağlıklı olmayacak. 

Lakin yine de yazmak zorundayım. 

Çünkü bu çocuğun bu sene attığı dört golü de dikkatle izledim. 

Önce Kocaelispor - Hacettepe maçında dikkatimi çekti. 4-0 biten maçın son golünü 90. dakikada atmıştı. Ama Hagi'nin topun yerden sekip havalandığı durumlarda, topun altına ayağının üstüyle girip, 35 metreden attığı goller misali, öylesine bombeli bir şut çıkardı ki sağ çarprazdan, golü gördüğümde direk büyük ustayı andım. Ancak Hamza adına yeterince heyecanlanmadım.

Sonra, Bursaspor deplasmanında Kocaelispor'un 1-1 berabere kaldığı maçta, 90. dakikada beraberliği getiren golü attı Hamza. Muhteşem bir gol değildi, ama akıl doluydu. 90. dakikada ceza sahasına şişirilen bir topta, kendi arkadaşının göğsünden sekip önünde kalan topa, hafif yatarak gelişine attığı şutla golü yapıyor ve sezgilerinin ve çabukluğunun da gelişmiş olduğunu gösteriyordu. 

Hamza Mutlu radarımdaydı artık.. 

Üçüncü golü 3 hafta önce Kocaelispor'un Antalyaspor'u 1-0 yendiği maçta geldi. Golü Hamza Mutlu attı denince, akşamı daha bir hevesle bekledim izlemek için. ve hiç yanılmadım. Muhteşem bir gol daha atmıştı Hamza..Soldan yapılan ortada, top Hamza'nın arkasına doğru geliyordu. Hamza sol ayağının içiyle, arkasına düşen bu topu havalandırıyor, sonra havadayken bir kez daha sektirip vücudunu kaleye doğru düzeltiyor, ve top henüz yere düşmemişken 3. dokunuşuyla golü yapıyordu sert bir vuruşla.. Hayran kalmıştım bu goldeki zekaya ve beceriye..

Ve o Hamza 4. müthiş golünü bu hafta Trabzonspor'a 3-1 yenildikleri maçta attı. Sağdan gelen ortada, Hamza arkası dönük bir şekilde çarpraza koşarken, kafasıyla, kaleye arkası dönük ve kaleyi görmezken aşırtma bir vuruş yaptı ve topu doksandan ağlara gönderdi. Gol olmasa dahi, şu vuruşu deneyen oyuncu benim nazarımda dünyanın en zeki oyuncularındandır. 

Sahalarımızda kaleyle karşı karşıya kaldığında zeka belirtisi göstermekten uzak o kadar çok futbolcu izlemeye başladık ki son yıllarda.. O manada Hamza benim için çölde vaha gibi.. 

Kendisinin futbolculuğunu da Kocaelispor'un düşmüş olmasından ötürü umarım kaçırmayız. Nice yetenekli isimler senelerce ikinci ligde oynadılar, nice çapsızlar büyük takım forması giyerken.. (Yetenekli ama ikinci ligde oynayanlar: Altan, Taner Gülleri ve benzerleri; Çapsız olup büyük takımda oynayanlar: Yaser Yıldız benzerleri)

O manada Hamza'yi buraya not düşelim, geri döner bakarız yıllar sonra..
Devamı

Internetteki Galatasaraylılar

Galatasaray 2000 yilindan beri kötü yönetiliyor. Bunu yüz binlerce kez yazdik, yazdilar..

Ancak Galatasaray taraftari da 2000 yilindan beri gittikçe kötüye gidiyor yarattiklari dogmalarla. Hayir, tribündeki tezahurat yapan taraftardan ve ya ordaki sorunlardan bahsetmiyorum. O da defalarca konusuldu, yazildi, çizildi, bazen de yazilamadi, çizilemedi (!) Ama dedigim gibi konum o degil.

Benim konum, çesitli taraftar forumlarinda, gruplarinda, bloglarında toplanan, senelerdir bu takim hakkinda kafa patlatan, artik konjonktür itibariyle, takimlarin genel gidisatina, tribündeki taraftardan daha çok etkisi olan "internetteki Galatasaraylilar"la ilgili.. Zira hepimizin az da olsa katkisiyla parçasi oldugumuz bu zümre, öyle bir hale geldi ki, hem tribünlerdeki genel görüsün, hem kamuyoundaki genel görüsün, hem de medyada sunulan "Galatasaray taraftarinin genel görüsü" yansimalarinin hepsinin kaynagi durumundadir. 

Hal böyleyken, bu zümre, en basta da belirttigim dogmalariyla, Galatasaray'a zarar verme noktasina gelmistir. Bu dogmalari kendimce yazmak ve tartismaya açmak istiyorum. Zira simdiye kadar, yöneticileri, teknik direktörleri, futbolculari ve tribündeki taraftari elestirdik. Ancak biraz da "internet Galatasaraylilari"ni elestirmenin zamanidir. 

Dogma 1: Bir futbolcunun has Galatasarayli olmasi gereklidir ve sarttir.
 
Bu önermenin getirdigi davranis biçimleri: Altyapi futbolcularina daha imtiyazli yaklasim. Gerekirse 11 PAF olsun, biz çikar destekleriz romantizmi. 

Özellikle son 7 senedir, altyapidan futbolcuyla ilgilenmeyen hocalara yönelik ters durus. Destegin çekilmesi ve negatif atmosferin olusturulmasi. Kendilerinden hiç bir sey olmayacagi belli olan, Cafer Can'lar, Mülayim'ler, Zafer'ler için Hagi Onlara yeterli sansi vermiyor denilerek Hagi'nin yipratilmasi, Gerets kendileriyle ilgilenmiyor denilerek, Gerets'in yipratilmasi ve kendisine ters dönülmesi. 

Degerlendirmem: Galatasaray bir üst yapi takimidir. Maddi kosullardaki zorluklar, bizi son senelerde altyapiya daha çok yönlendirmis olabilir. Ancak bu zorunluluktan kaynaklanan durum, Galatasaray taraftarinda altyapi ego mastürbasyonuna dönüsmüstür. "Altyapidan olsun, çamurdan olsun" anlayisi ilk etapta oldukça romantik, hislere oynayan güzel bir yaklasimdir. Oysa, Galatasaray'da oynayacak oyuncu için kriter, "çamurdan" olmasi degil; iyi, yetenekli, üst düzey olmasidir. Bir oyuncu sirf altyapidan diye, bu takimda kendisinden daha yetenekli adamlara göre daha fazla forma giyme sansi bulmamalidir. Bu manada altyapi oyuncusu yetenekliyse, zaten takima çikar, buna da kimse engel olamaz. Tipki Arda Turan gibi. Ama sirf altyapi oyuncusu diye, Mehmet Güven, Aydin misali oyunculara gerektiginden daha fazla tahammül ediyorsaniz bu artik sizi yaralamaya baslar. 

Ya da yetenekli olup, takimda yildiz olmayi basaran Arda Turan örneginde oldugu gibi, altyapidan gelmek, bu sene 
  • önce Kewell'la solda oynama konusunda dergiye yaptığı bence ben solda oynamalıyım şeklindeki açıklaması
  • sonra kaptanlik konusu, bu konudaki artık ikinci kaptanlığı kabul etmem pişkinliği ve beraberinde takim içi yabancilara yönelik gruplasmanin önünü açmasi, 
  • Acun Ilicali - Emre B. ile saha disi kurdugu dostluklar, 
  • Fenerbahçe maçinda ne kadar hakli olursa olsun yaptigi kavga, 
  • Maç öncesi soyunma odasinda playstation oynamasi, 
  • Geceleri "çok hareketli" geçirmesi, 
  • Havaalanlarinda kavgalara karismasi, 
  • Kendisini gelistirecek ekstra idmanlar yapmak yerine buldugu her firsatta solugu tatil mekanlarinda almasi 
  • Fiziken 22 yasindan çok 28 yasinda gözükmeye baslamasi gibi, her biri ciddi elestirilecek konularda ayrıcalık sahibi olarak taraftar elestirilerinden kurtulma imtiyazini beraberinde getirmemelidir. 

Galatasaray yaristigi her kulvarda birinci olmak ister. Bunun için de iyi sporcularla bezenmelidir. Burada kriter, damarini kesseler sari-kirmizi akmasi degil, "yetenek" olmalidir. Sirf Galatasaray altyapisindan yetisti diye, çelimsiz, fizigi yetersiz, ikinci Lig'de Manisa'da oynayan sol bek Ferhat, bu senenin parlayan yildizi Gaziantepsporlu Ismail'in önünde transfer edilmeliler listesinde yer almamalidir örnek vermek gerekirse. Böyle yaparsak, dogal seleksiyonun yönünü bu takimda Galatasarayli olanlar hayatta kalir sekline tasiriz; sonucunda belki çok Galatasarayli, maglubiyetlere bizim gibi aglayan 11'lerimiz olur, ama her alanda aldigimiz maglubiyetlerin ve paralelinde aglamalarimizin sayisi da artar. 


Dogma 2: Genç futbolculara sabretmek gerekir.

Bu önermenin getirdigi davranis biçimleri: Yetenek konusunda en ufak isik göstermeyen isimlere, sirf genç diye daha fazla hosgörü gösterilmesi ve ne kadar firsat verdiniz ki, kendini gösterebildi yaklasimi. 

Degerlendirmem: Galatasaray'da son senelerde oldukça yeteneksiz bir dolu genç futbolcu forma giydiler. Kimi yukarida degindigim gibi altyapi kontenjanindan, kimi ise sirf "genç" olduklarindan taraftardan daha fazla tolerans gördüler. 

Burasi kurtlar sofrasidir. Aman gençtir, duygusaldir, yeterince sabir gösterilmemistir, patlayacaktir düsünceleriyle Galatasaray kadrosu kurulmaz. Galatasaray A takiminda kimseye 10 maçtan fazla sabir gösteremezsiniz, göstermemelisiniz. Zira o takimda oynayacak bir oyuncu zaten o 10 maçta kendini gösterir. Ama misal bu takimda Carrusca, Yaser Yildiz gibi isimler bir sene boyunca öyle veya böyle sans bulursa, Serkan Kurtulus gibi isimler sirf genç diye ikinci lige dahi oynayabilecek kapasitesi yokken gelecek sene de Galatasaray'da kalacaksa ve Galatasaray kamuoyu da bunu destekleyecekse, genç ama kötü futbolcularla yara almaya devam eden bir Galatasaray olacaktir. Yukarida da degindigim gibi, Galatasaray'da aslolan varolma kriteri yetenek olmalidir, altyapidan gelmek ve ya gençlik degil.

Dogma 3: Galatasaray taraftari vefali olmalidir; XXX kadar kendisine hizmet etmis hiç kimseye sirt dönmemelidir. Gerektiginden fazla desteklemelidir.

Bu önermenin getirdigi davranis biçimleri: Galatasaray'da görev yapan eski Galatasaraylilara karsi hata yaptiklarinda dahi savunma, tarafsiz gözle bakamama ve objektifligini yitirme, vefali olma adina Galatasaray'in zarar görmesine göz yumma.

Degerlendirmem: Galatasaray 104 yildir var, 1040 yil daha var olmaya devam edecek. Galatasaray'a bu dönemlerde binlerce kisi hizmet etti, bizi gururlandirdi, sari-kirmizi bayragi göklerde dalgalandirdi. Hepsine tesekkür ederiz. Ancak bu kisiler, daha önceki görevlerinde edindikleri basarilar nedeniyle, Galatasaray'a bir baska görevde zarar vermek imtiyazina sahip degildirler. Güncel örnek olarak, Galatasaray'in son 20 senedeki en kötü hocasi olan Sigi Held'den daha kötü olduguna dair ortak inanis olan Skibbe'den bile kötü olabilecek, liderlikten, ekip yönetme bilincinden, teknik-taktik bilgiden, Galatasaray'i temsil görüntüsünden, kamuoyu iliskilerinden, kriz yönetiminden, akliniza gelebilecek her türlü kriterde sinifta kalan bir hocaya bize 25 yil hizmet etti, nasil istifa dersiniz seklinde elestiriler getirebilmek, yukaridaki iki dogmada belirttigim üzere, daha büyük, daha basarili, daha iyi Galatasaray yerine, daha romantik, daha degerlerine bagli, daha küçük ama onurlu Galatasaray'i çikarmaya çalismaktir. 

Galatasaray bir hayir kurumu degildir. Galatasaray sanatçilarin bir araya gelerek olusturdugu, topluma örnek olmak misyonuyla kurulmus sehir sehir gezen, çocuklara neyin ahlak, neyin vefa oldugunu ögreten bir kumpanya da degildir. 

Galatasaray belirli degerleriyle, hep daha iyi olmayi hedefleyen, degil geriye gitmek, yerinde saymayi bile zul olarak addetmesi gereken, hep daha yukari, hep daha basariliyi arzu eden tutkulu bir spor takimidir, olmalidir. Bunun için de, basarili olamayanin geçmisine bakilmaz. Galatasaray'in 25 senesine hizmet önemlidir, ama Galatasaray'in ebediyete yolculugunda 25 haftanin kaybina dahi tahammülü yoktur. Evet, acimasizca belki, ama Galatasaray'in kendi evlatlarina aciyarak acinacak duruma düsmesinden daha yegdir.

Dogma 4: 14 sene bekledik, bir 14 sene daha bekleriz, yeter ki.. "XXX"

Bu önermenin getirdigi davranis biçimleri: Eski basarisiz ama naif günlerin yüceltilmesi. Basari çizgisinde degil, basarisizlik çizgisinde bir araya gelis. O döneme yönelik atfedilen onur, gurur, birliktelik kavramlarinin basari ile birarada bulunamayacagina olan inanis. Bu nedenle, isterse basarisiz olalim, ama o dönemin "xxx" kriterlerine sahip olalim yönlendirmesi. 

Degerlendirmem: Bu davranis biçimi, özellikle yasi daha büyük agabeylerimizde bulunan, aslinda yukaridaki üc dogmayla paralellik gösteren, masallardaki Galatasaray'a özlemdir. Kongre yapisi söz konusu oldugunda, küçük olsun ama bizim olsun anlayisindaki Galatasarayli duayen kongre üyeleri elestirilir. Ama ayni sekilde, 14 sene sampiyon olamayan Galatasaray olsun, yeter ki bu düzeysiz, ipsiz, sapsiz yeni nesil Galatasaray taraftari olmasin seklinde bir anlayis sergilendiginde, ayni sekilde küçük ama onlarin olan bir Galatasaray'in baska açidan istenildigi kavranamaz. 

Yukarida da söyledigim gibi, Galatasaray hiç bir kademede küçük olamaz, küçülemez, yerinde sayamaz. Galatasaray devamli büyüyecektir. Bu büyüme isterse 14 senelik sampiyon olunamamis günlerdeki taraftar naifligiyle olur, isterse basariya aç, daha fazlasini isteyen taraftar profiliyle. Kimse kendi bireysel nostaljik günlerinin özlemiyle, Galatasaray'in ekseriyetle basarisiz oldugu günleri özlem unsuru olarak yayamaz, yaymamalidir. Aksi taktirde bunun sonu gelmez. Bir 15 sene sonra, bu sefer Canaydinli günler dahi (!) özlemle anilabilir birileri tarafindan..

Zamanı geldikçe bu konuya devam edeceğim..





Devamı

Başlarken..

2001 yılından beri çeşitli Galatasaray forumlarında "gian" mahlasıyla yazdım. Geriye dönüp baktığımda forumlar terminolojisiyle 20000'i aşkın "post" atmışım bu geçen 8 senelik süreçte. Takip edenler bilir, bu postların bir çoğu da başlı başına yazılardır, bir iki satırlık anlamsız yorumlardansa..

Geldiğim noktada hem sıkılmışlık, hem senelerce önce yazdıklarımın kaybolması, hem bir çoğu gerçekleşmiş öngörülerin arkasında gölge misali yitip gitmenin getirdiği egosal öfke, beni klişe tabirle; söz uçar, yazı kalır, ama 21. yüzyılda bloglarla daha bir yaşar düşüncesiyle blog oluşturmaya itti..

Evet, içten içe kendimden nefret ediyorum şu an.. Zira popüler olana her zaman mesafeli durdum, blog yazmak, blogger olmak da popüler olan şu an ve ben popülerin içinde, her zamanki gibi geriden geliyor olsam da, var olmaya başlıyorum.. Kendi kendime itici bir durum. Ancak egom daha fazla öne çıkıyor. Yazmalıyım..

Her konuda yazmalıyım.. 

Çünkü yazmaktan keyif alıyorum..

Sadece ben okuyacak olsam da..
Devamı