Angola 4 Mali 4


İçinizde uzun yaz tatili sonrası, ertesi gün okula başlayacakmışcasına bir yumru dolaşır ya.. İşte öyle bir his bu.

Maçı 79. dakikaya kadar, Juventus-Milan ve Tenerife-Barcelona maçlarıyla dönüşümlü de olsa izledim. Sonrasında 4-1 olduktan sonra maç, nedense kanal değiştirdim ve devamına bakmadım.

Sonrasıdır işte yukarıda bahsettiğim hisse neden olan. 4-0'a kadar Angola tarafından sürklase edilen Mali, maçı 88, 93 ve 94. dakikalarda attığı gollerle 4-4'e getirmiş. Böylesine unutulmaz bir maç, benim adıma kaçtı.

Açıkcası, ülkesinde olan son Togo olayındaki ölümlere rağmen, 4-0 olduğunda, bacaklarına vurup vurup dans eden Angola Devlet Başkanı'nın eşini gördükten sonra, bu sonuca sevinmedim dersem yalan olur.
Devamı

Orduspor 0 Galatasaray 3


Galatasaray, 24 sene sonra Ordu'da. Maç öncesi izlediğimiz 1985-86 sezonuna ait 0-0'lık maça dair görüntüler, hem Ordu stadının o zamanki topraktan bozma içler acısı halini gözler önüne seriyor; hem de o sezonu namağlup ikinci bitiren Galatasaray'a yönelik, neden bir sezonu namağlup bitiren takım şampiyon olamamış sorusuna yönelik cevaplar taşıyor. Galatasaray belli ki, gol yollarında çok etkili bir takım değilmiş o sene. Ligin en az gol yiyen takımı olmalarına rağmen, 36 maçın 16'sını berabere bitirmelerinin gerisinde yatan en önemli etken de bu sanırım. Yine de şampiyonluk, puan farkıyla değil, averajla kaçırılmış. O sene küme düşen Orduspor'a kaptırılan bu puan da, şampiyonluğu götüren puanlardan biri olmuş.

24 sene önceden bugüne dönersek; her iki takımın kalesinde, bir kaç sene aralıklarla benzer umutlarla Galatasaray'a gelmiş iki kaleci dikkatimizi çekiyor hemen. Orduspor kalesindeki Fevzi Elmas, Galatasaray'a Ümit Milli takımı kalecisi olarak geldiğinde, kendisinden umutlar çok fazlaydı. Refleksleri çok iyi, boyu kısa olduğundan yan toplarda zayıf bu kalecinin, Galatasaray'da oynadığı sınırlı sayıdaki maçta bir eksiği daha dikkati çekmişti: Heyecanı. İşte o heyecan, Mondragon'un gidişi sonrasında verdiği demeç ve yaptığı hareketle de kendini gösterdi. Mondragon ayrılınca, yabancı kaleci aranmasına tepki duydu ve bu tepkisini çocukca gösterdi. Öyle olunca da, kendisini Antalyaspor'da buldu. Antalya'da da kaleyi devralamadı bu Galatasaray'ın kalesi benim olmalı iddiasındaki genç adam. Bir sene içinde Bank Asya Ligi'ne kadar düştü ve şu anda da bir daha toparlayamayacağı ve muhtemelen 2. veya 3. lig topçusu olarak bitireceği kariyerine ağlamakla meşgul. Fevzi Elmas'ın ve daha önce Kerem İnan'ın bu durumu, tüm Galatasaray ve ya diğer büyük takımlarda yedek bekleyenlere örnek olmalıdır. Büyük takımda yedek beklemek dahi, küçük bir takımda direk oynamaktan iyidir. Ayrıca, şansın ne zaman geleceği belli olmaz. Bir bakarsınız, Engin İpekoğlu'nun en formda dönemde ayağı kırılır ve Rüştü Reçber gibi kaleye geçer bir daha da bırakmazsınız.

İşte Ufuk Ceylan da benzer umutlarla gelip, benzer dersleri alması gereken bir kaleci. Ufuk'un son demeci ise bu dersi aldığını gösteriyor: Oynamamak benim için problem değil; bir kaleci oynamıyorsa da yapabileceği şeyler vardır; ben de şu an daha çok ağırlığa girerek o eksiğimi tamamlıyorum diyor Ufuk. Bu yönde giderse, bulduğu şanslar bir gün O'na istediğini verir.

Maça dönersek, 15 bin Orduluyu şok eden bir hareketle başladı maç. Henüz 5. dakikada, Arda Turan'a yapılan harekete; bundan önce bu sene Gaziantepspor ve Fenerbahçe maçlarında Galatasaray ve Arda ile oldukça fazla uğraşan Bünyamin Gezer, nasılsa maç önemli değil, Galatasaray ve Arda ile bu maç barışayım bari düşüncesiyle direk kırmızı kart gösterdi. Sanırım Arda'nın acı içindeki kıvranışını gören herkes, yıllar önce Okan Buruk'un yine bir gündüz kupa maçında Trabzonsporlu Soner tarafından ayağının kırılışını hatırlamıştır. Neyse ki, Arda oyuna devam edebildi ve 5 dakika sonra da, gerçek bir sol ön oyuncusu gibi oynayan Caner'in güzel ortasında Galatasaray'ın golünü buldu. Bu gol Arda'nın Türkiye Kupası'nda bu sene 3. golü. Tüm sezondaki ise 7. golü.

Sonrasında Galatasaray oyunu rölantiye aldı. Rölantiye almasında en büyük etken, bana göre başta Gana'lı oyuncuları Jerry Akaminko'nun dengesiz ve sert oyunu ile birlikte, kötü zemin ve yine Orduspor'lu oyuncuların aşırı heyecanlarıyla ne yapacaklarını bilmeksizin saldırmalarından ötürü, sakatlıktan kaçınma düşüncesiydi. Maç boyunca, toplu - topsuz, sürekli Galatasaraylı oyunculara vuran Akaminko'nun, ancak 86. dakikada sarı kart görmesi bir Bünyamin Gezer başarısıdır! Aynı Gezer, yine bir klasik olarak Arda Turan'a, Akaminko'nun hareketlerine tepkisinden ötürü sarı kart vermekten kaçınmaz. Maç boyunca, Arda'yı çıldırtan sertliğe göz yumup, sonrasında, çocuk artık kanayan ayaklarından, kırılmaktan kurtulan bacağından tepki verince, haklı (!) sarı kartına abanmak bir Bünyamin Gezer klasiğidir!

Bu şekilde Galatasaray'ın rölantisinde geçen ilk yarı boyunca, Galatasaray'ın verdiği iki pozisyon, aslında takımın tüm sezonun ilk yarısı boyuncaki sorunlarını gözönüne seriyordu. İlkinde defanstan çıkarken Servet tarafından kaptırılan top İrfan'la pozisyona dönüşüyor; sonrakinde ise yine orta sahada Ayhan tarafından kaptırılan top, yine aynı oyuncunun sarı kartlık faulüyle ve frikikle ancak durdurulabiliyordu. Galatasaray'ın defansın göbeğine ve/ve ya defansif orta sahaya oyunu geriden kurabilecek bir isim alma zorunluluğu artık bas bas bağırıyor. Defansif orta saha mevkiinde Mustafa Sarp, tüm zamanların en etkisiz eleman performansını sergilerken, hala sene başında attığı sürpriz goller ve "Galatasaraylı" imajı ile tribünlere oynadığı demeçleriyle taraftardan tepki çekmiyor. Ancak bu futbolcunun maç içinde ne defansif, ne de ofansif anlamda yaptığı hiç bir şey yok! Bu oyuncuyu savunanların da, dikkatle izlemelerini salık veriyorum kendisini. Pozisyonunu koruma çabası dışında, ne etliye ne sütlüye karışıyor. İkinci yarıda da Galatasaray'ın ön liberosu takımı resmen 10 kişi oynatan Sarp olacaksa, şampiyonluk Kaf Dağı'nın arkasında kalabilir.

İkinci yarıda Galatasaray'ın 10 kişi kalan rakibi karşısında farkı daha da arttıracağı aşikardı. İlk yarı boyunca rakibinin sert futbolundan ötürü oyun içinde kendini saklayan Kewell'ın yerine giren Nonda, bu sene güçsüz rakiplere yaptığını yine yaptı ve 2 golü ağlara bıraktı. Nonda'nın bu sezondaki 16. resmi golü oldu; 7 Avrupa Kupaları, 7 Turkcell Super Lig ve 2 de Ziraat Türkiye Kupası olmak üzere.

İlk yarıdaki asisti dışında, bu iki golün de yaratıcısı, ikinci golde topu kapıp 70 metre sürüp, asisti yapacak olan Barış'a çıkaran ve üçüncü golde de iki oyuncuyu ekarte edip topu Arda'ya çıkaran Caner'di. Caner maç boyunca, uzun yıllardır izlemediğimiz, gerçek sol ön oyuncusu nasıl olur'u gösteren bir performans sergiledi. Önce Trabzonspor, sonra da Orduspor maçlarındaki bu mevkiideki performansıyla Caner, bence sol ön için Kewell ve Arda da dahil olmak üzere birinci alternatif konumuna yükselmiştir.

Maçın Galatasaray adına Caner dışındaki pozitif unsurları olarak, çok top gelmemesine rağmen, en azından Aykut gibi çizgi kalecisi olmadığını gösteren ve sürekli ceza sahası içinde gezen Ufuk, sakatlığının izlerinden tamamen sıyrılmış gözükerek, Galatasaray'ın geriden hücum zenginliğini arttıran Uğur Uçar ve Arda Turan'ın yediği tekmelere rağmen, sahada fark yaratan performansı sayılabilir.

Sonuç olarak, Galatasaray kupada 2'de 2 yaparak ve ciddi bir hazırlık maçı yapmış olarak Antalya'ya dönüyor.

Maçın adamı: Caner Erkin
Devamı