Galatasaray Tribünleri..

Bu sene kombine almadım.

Almadım zira, Kapalı'da her maç karşılaştığım manzara, beni adeta takımımdan soğutmaya başlamıştı. Beni Galatasaray'dan soğutacak herhangi bir şeyi anında keserim; o manada bu sene kombine almamaya ve maçlara gitmemeye karar verdim.

Neydi beni soğutanlar? Yeni nesil gençliğin, maçları, "maç öncesi deli gibi içme ritüeline" döndürmeleri; içmeyi bilmedikleri için, binlerce sarhoş insanın gergin bir atmosferde biraraya gelmesi; her maçta bir sürü kavganın çıkması; gelen taraftarın, abuk subuk arabesk besteleri söylemeyi marifet sayması; başarılı hareket yapan bir futbolcusunu alkışlamaktan aciz, sert oynayan bir rakibi, hatalı kararlar veren bir hakemi öfkesiyle doğduğuna pişman edecek tepkiyi koymaktan bihaber; anlamsız efsaneler yaratıp, takımına gerektiği noktada gerekli desteği vermenin, arman için oyna forman için oyna diye sarhoş sarhoş bağırmaktan daha çok armaya katkısı olduğunun bilincinde olmayan taraftarlarca Ali Sami Yen'in doldurulması gibi.

Stadyumdan uzak kaldıkça, bu kitleden uzak kaldıkça, bunları daha az göreceğimi düşündüm. Ama TV'de izlediğim her maç, beni yine o günlere götürdü..

Alın size yakın örnek.. Dünkü Manisaspor maçı.. Manisaspor bastırıyor, dakikalar olmuş 80 küsür.. Islıkla, rakibin üzerinde baskı kur; hakem sürekli fauller uyduruyor, başına çök. Dizleri titresin, öyle rahat çalamasın o düdükleri. Evsahibi olmanın ağırlığını kullan yani en nihayetinde..

Ama hayır, Galatasaray seyircisi, o aralar, yukarıdaki paragraflarda değindiğim, o gereksiz, altı dolu olmaksızın efsaneleştirilen tezahüratlarından birini söymekte.. "İçiyoruz sessiz ve kederli" diye...Evet, hani senden başka'dan bozma olup, You'll never walk alone ile karşılaştırılmaya çalışılan, sözlerinin çok da Galatasaray'ı yansıtmadığını düşündüğüm tezahürat...O tezahüratlar arasında, Manisaspor golünü atıyor, puanını alıyor ve Galatasaray da belki de şampiyonluk maçlarından birini kazanamamış oluyor..

Ama ne gam! İçiyoruz sessiz ve kederli nasılsa..

Bu yapıdan ötürü Galatasaray tribün liderlerinin suçlanması da bana çok mantıklı gelmiyor. Zira 10 sene önce, o harika baskının kurulduğu Ali Sami Yen'de tribün lideri, yine Sebo Reis idi. Yani lider kadrolar değişmedi. Değişen bütün yazı boyunca bahsettiğim genel profil. Bugün bir dostumun (Mözgül) çok güzel işaret ettiği gibi.. 2002 yılında tüm zamanların en iyi tribün performanslarından birini yaratan (PSV maçı) Galatasaray'ın üzerinden 7 sene geçti.. O zaman 12-15 yaşlarında olan ve maçlara gelmeyen çocuklar, bugün maçlara gelen ana kitleyi oluşturuyorlar.. Bu çocukların son 7 senesine bakın. Çoğunlukla hüsranla, Canaydın'ın getirdiği eziklikle, Fenerbahçe nefretiyle geçti bu seneler.. Bizim ilk gençlik yıllarımız gibi, 10 senenin 7'sinde şampiyonluk gören, Avrupa'yı sallayan Galatasaray'ı gören çocuklar değil bunlar.. Bunlar Galatasaray'ın gerileme döneminin çocukları..

Ve bu tribün performansı da onların eseri..

Galatasaray'ın bana göre en büyük sorunlarından biri, işte bu dünyadan habersiz, kendi ezik gündemine odaklanmış, sürekli düşmanlar yaratan, içip batıran, lümpen taraftar kitlesinin çoğunluğu oluşturmaya başlamasıdır.

Ben o yüzden çoğunluğun aksine, liderleri suçlamıyorum tribündeki..ve de Seyrantepe'ye geçilince de sırf bu yüzden bazı şeylerin değişmesinin çok zor olacağını düşünüyorum.. Umarım yanılırım..
Devamı

Analar ağlamayacak da kim ağlayacak diyen bir muhalefet..

Oy kullanma hakkımın olduğu tüm seçimlerde Cumhuriyet Halk Parti'sine oy verdim. Aileden gelen bir gelenek olmasının ötesinde, kafamdaki hayat görüşünü ülkemde hakim kılmasını istediğim partinin CHP olması hayaliyle.. CHP'nin içinde tamamen zıt düşüncede olduğum çeşit çeşit fraksiyonların olduğunun bilinciyle..

Evet, CHP'nin statükoyu destekleyen, Atatürk'ten nemalanmaya çalışan, en az en çiğ sağ partiler kadar boğazına kadar pisliğe batmış üyeleri/yöneticileri de vardı. Bunun bilincindeydim. Ancak, en son noktada, bu kişilerden arınmış CHP'nin kafamdaki aydınlık Türkiye hayalime en yakın projeyi sunabilecek kadrolarının olduğuna da inanmak istiyordum.

İşte bu umutların belki söndüğü, bana göre ise artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağı nokta Onur Öymen'in Meclis'te yaptığı konuşma olmuştur. Son derece riskli bir siyasi manevra yapmakta olan, belki de siyasi geleceğini riske sokan ve Habur'daki görüntülerden sonra, bu manevrasının meşruiyeti kendi oy verenleri tarafından bile şiddetli tartışmaya uğrayan iktidarın, parayla verse yapamayacağı negatif propogandayı, tek bir sözcü, tek başına, sevimsiz söylemiyle başarmıştır. Türkiye'de yaklaşık 10 gündür gündem, Kürt açılımı özelinde iktidar partisi değil, Onur Öymen'in söylemi eşliğinde eleştirilen ana muhalefet partisidir..

Siyaseti, evrensel normları bir kenara bırakalım. Onur Öymen'in konuşmasını da bir siyasetçi değil, 17 yaşında bir delikanlı olarak bir lise bahçesinde yaptığını düşünelim.. Meali şu olan bir cümle taraflı tarafsız kimin tüylerini diken diken etmez? "Analar gerekirse ağlayacak tabii, analar ağlamayacak da kim ağlayacak?"

Bu kadar acımasız, bu kadar makine düzeninde, bu kadar ruhsuz bir söylemi, evet evet, bırakın hatta bu söylemle incitilen kitleleri; bırakın politikayı, bırakın oy hesaplarını.. böylesine kan kokan bir söylemi, bir kahvehanede, bir oyun bahçesinde, bir lisede, herhangi bir yerde duysanız irkilmez misiniz? İşte bu söylemi, hem de Meclis kürsüsünde, hem de iktidar olma iddiasındaki bir muhalefet partisinin sözcüsü gerçekleştirebiliyor.

Sıradan aklı olan bir kişi dahi, özellikle muhalefetteyken böyle bir söylem yapılamayacağını bilir. İktidara gelirsiniz, realiteyle karşılaşırsınız ve reaksiyon gösterirsiniz. Belki anaları yine ağlatırsınız, ancak söylemezsiniz! Bakın analar ağlayacak tabii diye..

Türkiye'nin çıkmazı budur. Türkiye'nin çıkmazı, hem sol olma iddiasında, hem statükoyu koruma iddiasında olan kafası karışık CHP; Türkiye'nin çıkmazı, bunca yıl CHP'nin ana tabanı olmasına rağmen, CHP'nin içindeki bu bağnaz kafayı söküp atmayı başaramayan kitlelerdir.

Artık hiç bir şey eskisi gibi olamaz. CHP ya bu safralardan kurtulur ve hakettiği yönetim tarzına kavuşur; ya da tüm Türkiye'yi sarmal gibi saran iktidar partisine kalelerini dahi kaybetmeye başlar..
Devamı