Londra'dan Futbol Notları..

Cumartesi gününden beri tatil için Londra'dayım. Beşinci kez geldiğim bu şehirde artık elimde fotoğraf makinası dahi taşımıyorum diyeyim de, ne kadar turistlikten uzaklaştığım anlaşılsın. Şehrin kültürel atmosferi, dünya başkenti edasındaki her milletten insanı barındırır havası ve tabii ki spora olan tutkusu beni çeken özellikleri..Madem genelde spor yazıyoruz; öyle devam edelim notlarda da şimdilik..

İngiltere kadar Dünya Kupası'nı kazanmak isteyen bir ülke daha yoktur sanıyorum. 2006 Dünya Kupası'ndan 1 hafta önce yine Londra'daydım. Şehirde gördüklerim beni çok şaşırtmıştı. Dünya Kupası belki Almanya'daydı; lakin sanki İngiltere'deymişcesine hazırlanmıştı İngilizler.. Her yerde bayraklar, hemen tüm arabalarda flamalar; tüm mağazalarda Dünya Kupası ile ilgili reklamlar.. Şehir ve insanlar tamamen Dünya Kupası'na kitlenmişti.. Hele ki altın jenerasyonlarından kupayı ülkeye getirmelerini beklerken.. Sonrası bildiğimiz gibi hayalkırıklığı idi yine 1966'dan beri olduğu gibi.. Ama o gördüğüm atmosfer, 2008 Avrupa Şampiyona'sına katılamaladıklarında Ekonomi sayfalarında okuduğumuz, "İngiltere'nin elenmesinin ekonomik bilançosu bilmem kaç yüz milyon pound" şeklindeki haberleri daha kolay algılamamı ve kabul etmemi beraberinde getiriyordu.. Çünkü resmen tüm İngiliz ekonomisi, Dünya Kupası ile nefes alıyordu..

2008'deki büyük başarısızlık sonrası, Fabio Capello'yu başlarına getirerek, büyük bir adım attılar.. Capello şu ana dek bütün doğruları yapmış gözüküyor. Takım içi disiplini sağladı; (örneğin: WAG'ler (Wives and girlfriends) eskisi gibi kamplarda fink atamayacak; sadece haftada bir eşlerini/sevgililerini görme şansları olacak; başka bir örnek: oyuncuların odaları dışında iPod dahi dinlemeleri yasak.) hakeden oyuncuları kadroya aldı, Lampard-Gerrard ikilisi yaratmak yerine, orta sahada Lampard, ileride Rooney'i destekleyen Gerrard şeklinde bu iki maestroya farklı görevler yükledi; oyuncuların saygısını kazandı, taktik anlamda da takım için fikir üretmelerini sağladı.. Bugün Dünya Kupası elemelerinde 8'de 8 yapmış ve şimdiden Kupa'daki rakiplerini bekleyen bir İngiltere var Capello sayesinde..

ve elbette.. Bu resim karşısında şimdiden gaza gelmiş bir Medya.. İngiliz medyası şimdiden Dünya Kupası'nın en büyük favorisi olarak kendilerini görmeye başlamış durumda.. Belki de İngiltere'nin önündeki en büyük engel onları şimdiden havaya sokan bu medyası olacak.. 2010'a daha çok var, ama İngiltere bu büyük hocası ve bu jenerasyonun belki de son zamanında yine kazanamazsa bu kupayı; bir daha çok zor kazanır..

Şimdi gelelim kısa kısa bazı başka notlara:

* Dünya Kupası'ndan söz açılmışken, Güney Afrika'daki bilet fiyatlarına değinmekte fayda var. Takıma özel biletler satıyor FIFA. (Team Specific Tickets=TST) Örneğin, İngiltere'nin grup maçları kombinasyonu TST3 olarak adlandırılıyor ve 160 pound. TST7 ise İngiltere finale kadar giderse veya kim İngiltere'yi elerse, eleyenlerin finale kadar gitme kombinasyon
larındaki 7 maç. Bunun ederi ise 1680 pound.

* İngiltere futbolunda haftanın olayı elbette Adebayor. Adebayor'un büyük ceza alması kesinden de öte. Zira yaptığı hareketlerle, takımlar arası düşmanlığı fitilleyen bu futbolcu, West Ham - Millwall maçı sonrasında, 70'ler ve 80'lere dönülmesi korkusunu ateşlemiş durumda. Ciddi bir ders vermeyi planlıyor FA. Adebayor kendisini duygularına hakim olamamakla savunurken, Arsene Wenger O'na Arsenal'de asla kötü davranmadıklarını, Metz'de oynamazken aldıklarını ve O'nu şu anda bulunduğu yere getirdiklerini söylüyor. Kimse boş yere birine öfke duymaz mutlaka diyelim, yine de Adebayor'u kınayalım. Yaptığı koşunun, Lucescu'lu şampiyonluk senesi, 2002 yılında Samsun'da Radu Niculescu'nun attığı gol sonrası yaptığı koşuya benzediğini de belirteyim. Gerçi Radu Galatasaraylı taraftarlara koşmuştu.

* Adebayor'un muhtemel cezası, Robinho, Tevez ve Santa Cruz'un sakatlıkları sonrası, City'nin Manchester derbisine forvetsiz çıkma ihtimali söz konusu..

United demişken, Tottenham deplasmanında aldıkları galibiyetin, Hotspur karşısındaki namağlupluk zincirlerini 20 maça çıkardığını belirtelim. Hotspur evinde United'i en son 2001'de yenmiş. Yazık diyelim.. Bu maçta atılan Scholes'un pozisyonu için Alex Ferguson, Scholes sadece adı Scholes olduğu için atıldı deyip maçın hakemini yerden yere vurdu yine.. Hep dediğim gibi, yok İngiliz futbolunda hiç hakeme bir şey deniyor mu hocam? filan geyikleri yalan.. En beteri her zaman burda..

* Chelsea, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi kayıpsız başlangıç yaptı.. Bunu Premier League (1992 sonrası) tarihinde üç takım başarmış daha önce: 1994- Newcastle United, 2004-Arsenal ve 2005-Chelsea..Bu üç takımdan sezon sonunda şampiyonluğa ulaşan tek takım Chelsea olmuş.. Newcastle sezonu 6.; Arsenal ise ikinci tamamlamışlar..

* Bir başka not, Liverpool'un yaptığı büyük sponsorluk anlaşması ile ilgili.. Liverpool tam 17 senedir Carlsberg reklamını taşıyordu göğsünde.. Bu sene sonunda artık Standard Chartered adında bir yatırım bankasının reklamını taşımaya başlayacaklar. Sözkonusu banka bir İngiliz bankası olmasına rağmen, ana marketleri Asya, Afrika ve Orta Doğu imiş. Dolayısıyla her iki firmanın da (Liverpool ve SC) hedefledikleri pazarlar ortak denebilir. Rakam olarak 4 senelik 80 milyon pounddan bahsediliyor. Carlsberg'den 7.2 milyon pound alıyorlarken, nerdeyse iki katından fazlaya taşımışlar anlamına geliyor bu durum.

* Yarın Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea-Porto maçında Stamford Bridge'de olacağım bir aksilik olmazsa.. Ordan izlenimlerimi ayrıca aktaracağım..
Devamı