Arjantin 1 Nijerya 0


Bu tarz maçlar sonunda fark yaratan yorumlar yapmak çok zor. Zira hemen herkes, hatta Ömer Üründül dahi benzer şeyleri söyleyecektir.

  • Javier Zanetti gibi bir futbol efsanesi dururken, daha çok açık oynadığında başarılı olan Gutierrez'in sağ bekte ne işi var? Koridor oldu kanadı.
  • Veron iyi, hoş, hatta maçtan çıkana dek bu yaşında Arjantin'in en çok mesafe kat eden oyuncusu; lakin Cambiasso nasıl bu kadroda olmaz?
  • Higuain'in yerine Milito daha erken sokulmaz mıydı?
  • Bu maçta kötü oynayan Tevez'in yerine Aguero girmez miydi?
  • Arjantin Nijerya karşısında bu kadar pozisyon veriyorsa zor maçlarda ne yapar?
ve benzerleri..

Afrika kıtasının Dünya Kupası'ndaki temsilcileri arasında belki de en kötüsü Nijerya. Bu takım karşısında Arjantin'in çok iyi oynamamasından ötürü fatura çabuk kesilmemeli bana göre. Şampiyonluk yolunda ilerleyen takımlar ilk maçtan itibaren harika oynayacaklar diye bir kaide yok. Arjantin'in geleceğe dair defansif anlamda soru işaretleri oluşturduğu açık. Lakin bardağın dolu tarafından bakılırsa da, bugün ileri üçlüsündeki 3 isimden 2'sinin döküldüğü maçta, birazcık Messi'nin şansı yaver gitse maçı 4-0 kazanmamaları için hiçbir sebep yoktu.

Futbolda özgüven oldukça önemli. Bunu Milli takımda sıklıkla eleştirilen Messi'nin Barcelona'da peynir ekmek gibi gole çevirdiği pozisyonlarda bu maçta ne kadar zorlandığından veya Inter'de kopup gidip tek başına goller atan Milito'nun benzer pozisyonlarda önü açıkken, durup geriye dönüşlerinden de çıkarabiliriz. Keza Real Madrid'de bu sene tonla gol atan Higuain'in yeni olduğu Milli takımda kaçırdığı gollerden de. Gerçi Higuain bazen aptallaştı mı, aptallaşan bir oyuncu. Aynı ismin gelecek maç 3 gol atmayacağını kimse söyleyemez. Çok pozisyona giren Higuain'in ilk 11 başlamasını o yüzden çok garip bulmuyorum.

Öte yandan maçın en çok mesafe kat eden oyuncusu Di Maria'ya da değinmeden geçmemek lazım. Benfica'nın 30-40 milyon Euro fiyat biçtiği bu oyuncuda, ben bu maç itibariyle 10 milyonluk bir potansiyel dahi görmedim. Hadi bu kadar ismi bahsedilen oyuncuyu tek maçla değerlendirmeyelim, ama ne olursa olsun, 30-40 milyon Euro rakamları, Benfica, Porto gibi takımların oyuncularını ne kadar iyi pazarladıklarına bir örnek. Biz Arda Turan'ı 15 milyon Euro'ya düşürdük bile. 10'a satsak başarıdır.

Nijerya'ya dönersek, ah nerede o 1994'ün efsane Nijerya kadrosu, ah nerede bu takım diyorum. Turnuvanın en kötü takımlarından biri uzak ara bana göre. Kalecilerinin olağanüstü performansı olmasa bu maçtan farklı mağlup ayrılabilirlerdi. Afrikalı kalecilerin böyle bir iki maçlık muhteşem performansları vardır; ama bir maçta da inanılmaz hatalarla yakabilirler takımlarını. O manada kaleci Enyeama'yı izleme listesine alma gerekliliği görmüyorum. En sinir olduğum oyuncuları 11 numaralı Odemwingie oldu. Bir pozisyonda bomboş Martins'e vermek yerine, topu sürüp, bir de ayağından açan bu futbolcu, bir de dönüp Martins'e bağırdı çağırdı. En tahammül edemediğim topçu davranışıdır. Hatandan ötürü gol kaçmış; bırak artistliği, başını öne eğ, özür dile, devam et. Eşek herif..

Bir söz de Erdoğan Aktaş'a.. İçinde Türkçe bir isim gördün diye, Haruna ismini, Harun'a bilet verdim misali vurguyla okuma. Direk Haruna o isim. Aruna gibi.. Haaruna değil yani.

Sözün özü, Arjantin gümbür gümbür kupayı alırım izlenimi vermedi. Ama en kötü oynadığı maçta dahi çok kolay bir kaç gol bulabilecek bir takımı, bu kadar çabuk silmemek gerekir diye düşünüyorum. Bu bir turnuvave en nihayetinde 7 maçla kazanabilirsiniz.
Devamı

Güney Kore 2 Yunanistan 0

Tıpkı Fransa gibi, Yunanistan da sıkıcı bir takım. Hala Charisteas'dan, Karagounis'den medet uman bir ekibe sıkıcı demek dahi aslında iltifat. Sahiden Karagounis demişken, senelerdir izlediğim bu oyuncunun bu kadar uzun yıllar uluslararası arenada top koşturması, Inter ve Benfica gibi takımlarda forma giymesi, akılla izanla açıklanabilecek bir durum değildir. Ama hep söylediğim gibi; bazı oyuncular, kah menajer başarısı, kah da şanslarıyla, senelerce aslında olmaması gereken yerlerde boy gösterebiliyorlar.

Maça dönersek, ilk 65 dakika boyunca, Güney Kore takım gibi takım dedirtti kendine. Evet, üst düzey bir futbol oynamıyorlar; ancak gerek saha içi oyun disiplini, yardımlaşması, koşu tempolarıyla, gerekse de Ji Sung Park gibi yıldızlarıyla bu gruptan rahat çıkacakları izlenimini verdiler. Taa ki, Yunanistan, Charisteas ve Karagounis'i oyundan alıp, Salpingidis ve Kapetanos'u oyuna sokana kadar. İşte bu dakikalardan sonra Yunanistan yaklaşık 10 dakika boyunca Güney Kore'yi kendi yarı sahasına hapsetti ve çok önemli pozisyonlar buldular, özellikle sağ kanattan Seitaridis'in ortalarıyla. Gekas, Kapetanos ve Salpingidis'in yakaladığı pozisyonlardan bir gol çıkarabilselerdi, panikledikleri her hallerinden belli olan Güney Kore'nin bu maçı galibiyetle bitirmesi çok zor olabilirdi.

Gözlerimizin kalecileri kova Nikopolidis'i aradığı, gerçi yeni kalecileri Tzorvas'ın O'nu aratmadığı, en iyi oyuncularının benim her zaman çok beğendiğim ve zamanında Galatasaray'a çok istediğim, ancak son senelerde düşüşe geçip Panathinaikos'ta geçen sene sadece 8 maça çıkabilmiş olan Seitaridis olduğu bir Yunanistan bu mağlubiyetle kupada gruptan çıkma şansını bana göre Nelson Mandela Bay stadına gömmüştür. Özellikle ilk 60 dakikadaki ruhsuz oyunu Türk Milli takımı sergileseydi, muhtemelen yarın Türk medyasında idam sehpası kurulmuştu. Bakalım Yunan medyası ne yapacak.?

Güney Kore ise gruptan çıkma yolunda büyük adım attı. Ancak özellikle yan toplardaki zaafları ilerleyen tur veya turlarda başlarına bela olacaktır. Manchester United'a çok büyük katkı sağlayan Ji Sung Park'ın ikinci golü, bizim bir çok futbolcumuza ders olacak nitelikte bir goldü. Topu alış, iki oyuncunun üstüne gelmesine rağmen dengesi ve en sonunda zor bir pozisyonu o kadar yumuşak bir dokunuşla harika bitiriş, bana göre mükemmel bir golü yarattı.

Bunun dışında çok da ön plana çıkan oyuncunun olmadığı maç, 2010 Dünya Kupasının bir başka vasat maçı olarak kayıtlarımıza geçmiş durumda. Artık beklentimiz 1994 yılındaki eşleşmeye bizi götüren Arjantin-Nijerya maçından.
Devamı

Güney Kore maçı başlarken, Güney Kore'ye 56 yıl önce attığımız goller..


Güney Kore-Yunanistan maçı öncesi Guardian'daki canlı blog köşesini okurken, yazarın şöyle bir yorumuna denk geldim:

12.05pm Talking of South Korea, have a look at Turkey's second goal in their 7-0 victory in 1954 – the greatest World Cup goal you've never seen.

1954 Dünya Kupası'nda Güney Kore'yi 7-0 yendiğimiz maçta ilk golümüzün Galatasaraylı Suat Mamat'tan geldiğini biliyordum. İkinci golümüze yönelik, asla görmediğiniz en güzel Dünya Kupası golü yorumunu okuyunca, hemen maçın videosunu buldum. İkinci gol Lefter Küçükandonyadis'ten. Ver Lefter'e, yaz deftere işte tam 56 yıl sonra bir İngiliz gazetesinde yeniden anılabiliyor gördüğünüz gibi.. Fenerbahçe'nin tarihinden, nadir antipati duymadığım isimlerden olan Lefter'e sağlık diliyorum.. (Resim, Lefter'in Fiorentina günlerinden..)

Merak edenler için o maçın videosu: (Sadece youtube'a erişebilenler görüyordur bu videoyu muhtemelen..)

Devamı

Mandela'ya Nelson adını kim taktı?

Bugün Haberturk gazetesinde tam sayfa yer alan Günün Adamı köşesinde, Nevra Gömdeniz'in yazdığı Mandela portresine göre, "Mandela'ya Nelson adını öğretmeni İngiliz Amiral Horatio Nelson taktı."

Anlaşılan, muhtemelen Wikipedia'dan çeviri ile yazılan bu portrede, çeviri ve her şeyden önemlisi tarih bilgisi eksik kalmış. Az çok tarih okumuş herkes, İngilizlerin efsanevi tek kollu amirali Horatio Nelson'ı bilir. Hani bugün Londra'nın çok ünlü Trafalgar meydanında, öldüğü savaşın ismini taşıyan meydanda, devasa yükseklikte bir heykeli olan ünlü Nelson.

İşte 1700'lerin sonunda yaşamış bu İngiliz kahramanı, tam 100 küsür yıl sonra, Mandela'nın öğretmeni olmuş ve kendisine büyük egosunun ürünü olarak (!), kendi adını vermiş.. İşin aslı muhtemelen Mandela'nın öğretmeninin, Amiral Nelson'ın adını vermesidir.

Bravo size Nevra hanım ve bravo sayfanın editörü Mehmet Kaya..

Ya da geçenlerde Cüneyt Arkın'ın konuk olduğu, Cüneyt Özdemir'in CNN'deki 5N 1K programında ekrana yazılan "Faciya" kelimesi.. Düşünebiliyor musunuz; prime time'da böylesine önemli bir kanalda programın anlık gelişimine göre alt metinleri yazan kişi, facia kelimesinin, faciya olarak yazıldığını düşünüyor. İnanılır gibi değil..

Ya da kendisi güya spor medyasını eleştirmek adına yola çıkmış olan, yılların spor dedikoducusu, hiçbir yere gelemeyecek olan Cüneyt Karakaya'nın sitesindeki şu habere ne dersiniz? Haberin başlığı ve metni Bilgin Gökberk'in Milliyet'ten ayrılışına yönelik olarak Kemal Belgin'in yazısını anons ediyor; lakin bindirilen yazıda Bilgin Gökberk'le ilgili en ufak bir yer geçmiyor. Bu yazı da, o Cüneyt Karakaya'nın medyadaki ilişkileriyle sürekli reklamını yaptığı "önemli" sitesinde, tam 3 Haziran'dan beri serviste kalabiliyor. Bir bakıp düzelten yok. Yılların kötü gazetecisi Cüneyt Karakaya ise, sitesinden başka gazetelerdeki hatalara yönelik ahkam kesebiliyor, kelamlarda bulunabiliyor. Biraz özeni kendi sitesine göstermekten aciz iken..

Ben böyle hataları gerçekten çok önemsiyorum. İşi yazmak olmayan insanlar bu tarz hataları yapabilirler. Çok da önemli değil deyip geçiştirebilirsiniz. Ama yazı yazarak para kazanma iddiasında olan insanların, bu tarz hatalar yapmasına tahammül edemiyorum. Maalesef, günümüz medyasında, herkes bir anda meşhur olmak istiyor; siyaset, ekonomi, tarih, spor, popüler kültür konularında en ufak bir yetkinliği olmayan taş bebekler, birileri elimden tutar da belki en azından, en kötüsünden bir Ayşe Özyılmazel olurum rüyalarıyla medya sektörüne üç-otuz paraya giriyorlar. Sonrasında bir çoğu bir şey çıkmayacağını görüp medyadan uzaklaşıyorlar; olan da basının yerlerde sürünen kalitesine oluyor. Ya da Cüneyt Karakaya gibi gerçekten çok da akıllı olmayıp, kendini akıllı sanan tipler, ilişkileriyle, uzun yıllar bu sektörde yer alabiliyorlar.

Gerçekten yazık...
Devamı

Ne güzel transfer hedefimizdin sen Belodedici..

Sabah sabah transfer haberlerini okurken, aklıma çocukluğum geldi.. Yazları okul bittiğinde en büyük eğlencelerimden biri, sabah erkenden koşup gazeteleri alıp kimleri transfer ediyoruz haberlerini okumaktı. Aslında çok renkliydi o haberler; bir dönem her gün Thomas Hassler haberleriyle heyecanlansam da, sanırım bu transfer haberlerinin en sıklıkla tekrarlananı hiç tartışmasız Belodedici idi.

Herhalde 89 yılından, Alp Yalman'ın ayrıldığı 96 yılına kadar, hiç abartısız her transfer döneminde ilk olarak Belodedici ismi gazetelerde yer alırdı. Galatasaray bu sefer Belodedici'yi ikna etti diye..

Görünen Galatasaray hiçbir zaman Belodedici'yi ikna edemedi. Ya da o zaman da, gazeteciliğe kapak atmasalar Laleli'de derici tezgahtarı ancak olabilecek spor muhabirlerinin dimağları sadece Belodedici'yi sallamaya yetiyordu..

Hangisi olursa olsun, her transfer döneminde anılacak kadar iz bırakmıştır bende Belodedici; Galatasaray'da bir dakika olsun oynamamasına rağmen..
Devamı