Bana Galatasaray'imi geri verin!

Lakin bu durum bile Galatasaray hakkinda dusunmeme engel degil. Uzun zamandir yazmak istedigim seyler var, icimde biriktirdigim.

Galatasaray benim icin cok farkli. Cogu kimse icin aptalca gelebilir, ama hayatimi tarif eden ana bir kac unsurdan biri. O kadar cok seviyorum.

Ancak son bir kac senede icimde beliren bir baska duygu daha var. Ust kimlik olarak, hayatimin bir parcasi olan, cok sevdigim, canim Galatasaray’imi olusturan tum alt kimliklerden nefret etme / duydugunda-gordugunde irkilme duygusu.

Galatasaray Yonetimi diyorsunuz.. Irkiliyorum.. Fenerbahce baskaninin dumen suyuna girmis, 1992’de toy bir yoneticiyken yarattigi efsaneyi bir cirpida silebilecek noktaya gelmis bir baskandan, O’nun altindaki kamuoyunda agirligi olmayan, pasif eleman yoneticilerden, ayni tarz soylemlerden nefret ediyorum. Galatasaray’in yoneticilerine bakiyorum, bir tane iclerinde ornek alabilecegim adam goremiyorum. Aldiklari aptalca kararlardan nefret ediyorum.

Galatasaray Kongre’si diyorsunuz.. Hala ayni isimlerin cevresinde donup dolasip bize yukaridaki paragrafda nefret ettigimi soyledigim yonetim modelleri sunmaktan oteye gecemeyen yapidan irkiliyorum. Yanlis anlamayin, Adnan Ozturk de secilseydi, emin olun bu kadar irkilirdim yine sanirim Galatasaray’i sarip sarmalamis yonetim sekillerinden..

Galatasaray taraftari diyorsunuz, irkiliyorum,,OK, let’s go’lu tezahuratlari aklima geliyor, urperiyorum. Aptalca isimlere sahip cikip, sahip cikmalari gereken yerde sirt cevirdiklerini dusunup kahroluyorum. Internetteki yansimalarinin toyluklarindan, internette kose baslarini tutmus toylarin Galatasaray uzerinden CM dedikleri oyunu oynarcasina Internet kamuoyu yaratmalarindan, Galatasaray’in Internet camiasinin yeterince akilli olmamasindan ve de buna ragmen yonetimin yakin takip altinda tuttugu bu Internet platformlarindan cok fazla etkilenmesinden de nefret ediyorum.. Kimseyi begenmeyen, etikci gozukup, klasik Galatasarayli yumusakligini sergileyen taraftarlardan nefret ediyorum. Yumusak olmayayim deyip, bunu yanlis algilayan; dogru yerde, takiminin hakkini koruyacak keskin tepkiler vermek yerine, tepkiyi siddet sanan Galatasaraylilardan da nefret ediyorum..

Galatasaray futbolculari diyorsunuz, yine iclerinde bir tane akilli adam barindirmayan bu guruhtan da her gordugumde uzaklasasim geliyor. Bakin daha yeteneklerine laf etmedim. Galatasaray’in orta sahasinin ortalama bir Anadolu takimindan kotu olmasina tahammul edemedigimden bahsetmiyorum. Kendisini bir sey sananlarindan, akilli oldugunu dusunup, cin olmadan adam carpanlarindan nefret ediyorum.

Galatasaray Teknik Kadrosu diyorsunuz; hala bu takim icin burda bir seyler yapmak uzere olduklarini hissettiremediklerinden oturu soguyorum. Hala Mustafa Sarp’in 11 ciktigini gorup, 20 senede izledigim binlerce maca lanet ediyorum. Bir efsane olarak daha gelen ismin daha, basari hikayesi yaratamamasina uzuluyorum..Galatasaray’in 10 senedir, iki macta bir kica-basa carpan toplardan gol yemesine, duran toplari hala savunmayi bilememesine ise artik sadece guluyorum.

Galatasaray’li eski futbolcular diyorsunuz.. Her biri cacik beyinli olup, kendi egolari adina hem kendilerini hem Galatasaray’i kucuk dusuren bu guruhtan nefret ediyorum..

Galatasaray tandansli basin diyorsunuz.. Yayinci kuruluslarda bir tane Galatasaray kamuoyuna yon verecek pozisyonda adam yetistiremeyen, isi gucu, dedikodu-entrika, cikar iliskisi olan bu topluluktan tiksiniyorum..

BANA GALATASARAY’IMI GERI VERIN YAHU!

Kim nasil yapacaksa, bir sekilde yapsin. Ben asik oldugum Galatasaray’imi yeniden istiyorum. Benim. Milyonlarin taptigi Galatasaray bu degil. Bu baska bir sey.. Durusuyla, bunyesinde ona yon verenlerle. Onu temsil eden taraftariyla, camiasiyla, farkli bir olusum bu..

Bu olusumun acilen bir terapiye ihtiyaci var. Nasil olur, ne sekilde olur bilmiyorum ama, Ozhan Canaydin’in actigi yoldan giden 2000’lerin Galatasaray’i zihnini kaybetmis bir organizma gibi.. Kendisini yaratan tum unsurlarla birlikte..

Nasil akil sagligini kaybetmis bir yakinimizdan uzaklasamazsak, Galatasaray’dan da uzaklasamiyoruz. O kadar cok seviyorum ki, su an o kadar isten firsat buldugum ilk anda O’na dair yazi yaziyorum...

Ama bilsin ki, artik bu goruntuden keyif almiyorum..

Devamı

Sit-comcular pek de entel canim..

Kelebek yazari Cengiz Semercioglu’nun dunku yazisindaki bolumlerden birisi tipki asagida alintiladigim gibiydi. Once onu okuyalim hep beraber:

“Kendime ödev

Evde nereden elime geçtiyse, yillar sonra Quills’i (Düslerin Efendisi) yeniden taktim DVD’ye...

Sadizm kavraminin yaraticisi Marquis de Sade’in hayatini anlatan bir film bu.

Geoffrey Rush ne güzel oynar bu filmde...

Ama ben bu filmde en çok akil hastanesindeki delileri oynayan küçük rolleri begeniyorum.

Quills’in üzerine bu yaz sicaginda Sodom’un 120 Günü’nü tekrar okumak çekilmez ama Pasolini’nin Salò o le 120 giornate di Sodoma’sini tekrar izlemek farz oldu artik.”

Okudunuz mu? Cengiz Semercioglu da bir kere daha okusun hatta. Okudugu anda da, onundeki bilgisayarin kapagini kapatalim ve kendisine hizlica arka arkaya soralim:

Sadizmin kavraminin yaraticisi kimdir Cengiz? Ha?

Pasolini’nin hangi filmini tekrar izlemek istiyorsun? Bir cirpida soyle bakalim?

Geoffrey Rush’in en sevdigin iki filmini soylesene Cengiz? Ha? Cabuk soyle Cengiz..

Bu sorularimiza, bir dakika once kendi yazdigi yazisini okuyan Cengiz Semercioglu cevap verebilecek midir acaba?

Hastasiyim, bu sit-com gazetecilerinin, kendilerine olmadik bir entel kimlik yukleme cabalarinin..

Cengiz Semercioglu gibi son yillarda bir sekilde turemis, Fatih Altayli’nin Hurriyet’ten ayrildigi donemde O’na saldirarak kosesindeki yeri saglamlastirmis, Medyatava.com sitesinin sahibi olarak Medya uzerinde her daim kullanabilecegi bir guce de kavusup, kendisini olmadik yerlerde bulmus bir ismin neyinedir entellektuellik? Hayir bunu Ertugrul Ozkok yazsa, Kanat Atkaya yazsa, sig durmaz. Ama sizin gibiler uzerinde sig duruyor Cengiz Semercioglu. Bir sekilde cok iyi bir yer edinmissiniz Hurriyet gibi bir gazetede. Birakin kendinizde olmayan ozellikleri varmis gibi gosterme cabalarini da, bulundugunuz yere odaklanin, polemik yazin, dedikodu yapin, bunlardan nemalanin.

Bana da Sadizm kavraminin yaraticisini andirmayin..

Devamı

Aykut Kocaman’li Fenerbahce

Basliga bakip bunun teknik bir analiz oldugunu sananlari uyarayim. Bu yazi boyle bir amac gutmemektedir.

Aykut Kocaman’a yonelik goruslerimi, gectigimiz yil, henuz kendisinin Fenerbahce ile ne sportif direktorluk ne de teknik direktorluk anlaminda bir ilgisi yokken yazmistim. Ilgilenenler buradan okuyabilirler.

Oncelikle itiraf edeyim ki, bu yaziyi yazarken objektif degilim. Ne acidan objektif degilim? Aykut Kocaman’in Fenerbahceli olmasi, benimse Galatasarayli olmam acisindan mi? Kesinlikle hayir. Objektif olmama gerekcem Aykut Kocaman gibi insanlari sevmememdendir.

Nedir Aykut Kocaman’da sevmedigim?

Aykut Kocaman tarzi adamlar, kendilerine bictikleri rol geregince hep kamuoyunun takdirini almaya yonelik aciklamalar yapmaya, adimlar atmaya calisirlar. Onlar icin varsa yoksa kendileri vardir. Eger medyada, adama bak, aferin yahu ne kadar etik, ahlakli bir adam dedirtirlerse, O’nlardan mutlusu yoktur. Bu manada 7 yil sonra sampiyon olmus bir takimin oyuncusu ve sampiyonluk golunu atmis adam olarak, kameralarin karsisina olu gibi bir suratla cikip, o malum, simdi sampiyon olduk diye sevincliyiz ama biz degil de Trabzonspor olsaydi her sey tersi olacakti, bu yuzden Trabzonsporlu arkadaslarim icin uzgunum mealindeki aciklamayi yapabilirler. Yahu sporun zaten dogal kaderi bu degil midir? Bir kaybeden ve bir kazanan her zaman olacaktir; bunu sanki efendim Turkiye cok acimasiz, kaybedenler yerden yere vuruluyor, boyle olmamali gibi abuk bir duzleme baglayip, medyadaki kafasi cok calismayan ama etikci gozukerek prim yapmaya calisan kesimlerin takdirini almaya calismanin anlami nedir?Ben bunu, kendi takimini desteklemek icin degil de, bazi anlar sadece biz ne kadar iyi taraftariz oley oley diye gostermek adina tezahurat yapan Besiktas taraftarindaki o kendini begendirme gudusune benzetiyorum. Her iki ornekte de kahramanlar, esastan koparlar, bagli olduklari kurum, takim vs. her neyse ondan izole olup, kendi sahislarini on plana cikarmaya calisirlar..

Nitekim Ali Sen de tipki benim gibi dusunmus ve kendisine direk yol vermisti.

Sonrasinda Aykut Kocaman’in teknik adamliginda da hep benzer cizgi devam etti. Aslinda icerigi cok dolu olmayan, ama hep bir cok hassasmis, cok etikmis kisvesi altinda insanlardaki Aykut Kocaman duzgun adam algisini goze goze sokmaya calisan bir tarz. Kiminize sempatik gelebilir, ama beni oldukca iter bu tarz.

Cunku samimiyetine inanmam. Neden samimiyetine inanmam biliyor musunuz? Inanmam zira, Sportif direktor oldugu sene teknik direktorunun arkasindan oyunlar ceviren, hani o issiz kaldigi donemlerde, efendim ben yarim sezonda bir takimin basina gecmeyi etik bulmuyorum deyip medyadakilerin sak saklarini alan, ama konu gorevinin basindaki hocasinin azledilip kendisinin Sportif Direktor sapkasindan teknik direktorluk sapkasina evrilmesi soz konusu oldugunda, cikip siz ne diyorsunuz, bu benim senelerdir zikrettigim prensiplerime aykiri diyemeyen bir adamin samimiyetine inanamam. Besbelli ki, tum sezon boyunca Daum’un altini oymus ve sene sonunda da hayal ettigi konuma ulasmistir.

Yanlis anlamayin, bu ihtiras gayet anlasilabilir bir durumdur. Lakin, anlasilamayacak olan, hem boyle ihtirasli biriyken ve geregini yaparken, hem de ben ululardan bir uluyum, cok etigim, cok ahlakliyim diye gecinmektir.

Iste bu sartlar altinda Fenerbahce’nin basina gecen Aykut Kocaman, teknik direktorluk yetileriyle olmasa da, medya ile iliskileri anlaminda son senelerde bu anlamda buyuk zorluklar yasayan Fenerbahce Yonetimi icin bir sanstir. Medyada kose baslarini tutan cogu etikci yazarin skalasinda, Aykut Kocaman baskalariyla karsilastirilamayacak derecede yukaridadir ve uzun sure korunmaya yetecek kadar kredibilitesi vardir. Haftasonu bir mac kotu mu gitti Fenerbahce icin? Hemen ilk tonlamayi aksam programinda arkadasi Ridvan Dilmen yapacak, Aykut Kocaman icin belirebilecek soru isaretlerinin, elestirilerin buyuk kismini bertaraf edecektir kamuoyunu yonlendirebilme gucuyle. Sonrasinda, Ridvan’in yeterli olmadigi noktada, gazetelerde Gurcan Bilgic’iymis, Mehmet Demirkol’uymus cesitli Fenerbahceli yazarlar hemen devreye girecek ve kamuoyundaki Aykut Kocaman algilamasini basariyla kurgulayacaklardir. Taa ki, artik Aykut Kocaman’li Fenerbahce’den zerre umit kalmayincaya dek. Ki o durumda dahi, bu sene hoca olarak alisma senesiydi, seneye her sey daha iyi olacak vs diyebilirler.

Demem odur ki, bu sene medya ile toz zerrecigi kadar iliskisi olmayan Frank Rijkaard’li Galatasaray’in isi, sadece bu nedenden oturu olmamakla birlikte, bu nedenden oturu de, oldukca zordur. Kamuoyundaki Adnan Polat ve ozellikle Adnan Sezgin karsiti havaya eklenen karsi tarafin medyaca cok sevilen antrenoru modeli yarisin teknik olmayan kisimlarindaki en buyuk dezavantajlardan biri olarak karsimiza cikacaktir.

Bakalim Aykut Kocaman, 10 sene calistirdigi takimlarda bir Ertugrul Saglam’in yarisi olamamisken, Fenerbahce’de sinif atlayabilecek mi? Yasayip, gorecegiz..

Devamı

9 macin canli yayinlanacak olmasi bir devrimdir!

Turk futbolunun ilerlemesi icin senelerdir gerceklesmesi gerektigini iddia ettigim bir konu, bugun Klupler Birligi toplantisinda karara baglanmis. Yeni sezonda tum maclar naklen yayinlanacak Digiturk'te!

Senelerce yok efendim neden Turkiye Ligi Avrupa'da yayinlanmiyor dediler. Halbuki cogu bilmez ki, Eurosport bir donem Eurogoals programinda ligimizin maclarini vermeye baslamisti. Ancak ekrana gelen goruntuler utanc vericiydi. Oyle ki, sadece bir pilot kamerayla cekilen maclarda, tekrar pozisyonlar kale arkasi yerden cekim yapan aktuel kameralardan yayinlaniyordu.

Bu durum degisti mi? Hayir.. Gecen sene dahi naklen yayinlanan maclar haric tum maclarda bu sistem hakimdi.. Kale arkasindan yerden cekilen pozisyonlarla, birakin seyir zevkini, nice guzel goller, hareketler gume gitti..

Artik 9 mac naklen yayinlanacak ve bu manada (ulke futbolunun genel kalitesinden bagimsiz) artik Turkiye ligini pazarlamak icin bir engel kalmayacak.

Bundan sonraki adim da, senelerdir soyledigim gibi Turkiye'de stadyum ihtilanin yapilmasidir. 9 macin naklen yayinlandigi, her takimin stadinin Avrupai normlarda oldugu bir Super Ligde, her sene gelisen taraftar profili ve lige katilan yildiz oyuncu ve teknik adamlar da eklendiginde, adim adim Avrupa'nin takip edilen liglerinden biri olmamamiz icin hicbir gerekce yok.

Bu manada hem bu karari aldiranlara, hem de yillar sonra da olsa bu karari uygulamaya gecirmeye ayak diremeyen Lig TV'ye tebrikler ve tesekkurler!
Devamı

Campeones, Campeones Oley Oley Oley!

Her iki takimi da cok severim. 1988 Avrupa Sampiyonasi ilk izledigim turnuvadir. Sacchi'nin Milan'inini surukleyen van Basten, Rijkaard ve Gullit'li kadrodaki kaleci van Breukelen'la mahalle maclarinda kaleci olur, Ronald Koeman olarak defanstan top cikarmaya calisir, tabii van Basten olarak gollere imza atardim. Sonrasinda biraz buyudukce, futbol tarihine merak saldikca, Johan Cruyff'u ve O'nun etrafindaki Hollanda felsefesini ogrendikce, her turnuvada Portakallari destekleyen Turklerin arasina katilmistim bile..

Ama bir diger goz agrim daha vardi. O da sari-kirmizi renkleriyle gonlumu celen, her seferinde basarili olmasini istedigim, ancak buyuk turnuvalarda hicbir zaman kupa kazanamamis Ispanya idi.

Iste bu iki takimin dunku finali bu manada benim kucukluk hayalim gibiydi. Ancak itiraf etmem gerekir ki, bu turnuvada ikisiyle de cok ilgilenmedim. Yine de hangisi kazanirsa kazansin, mutlu olacaktim.

Bu hislerle basladigim macin ilk dakikalari tum kamuoyunun beklentisini yaniltmayacak sekildeydi. Ispanya pas yapiyor, Hollanda oyunu kendi yari alaninda kabul ediyordu. Bu manada Ispanya oldukca rahat gozukuyordu. Ne olduysa van Bommel’in sert faulu sonrasi oldu. Bunu takip eden dakikalarda Hollandali futbolcular Ispanyollara karsi her firsatta topla karisik sert mudahalelerde bulunuyor, bazen de De Jong orneginde oldugu gibi, birakin topla karisik olmayi, adam oldurmeye bile tesebbus ediyorlardi. Iste bu goruntu, Ispanyol oyunculari bir nebze korkuttu. Icgudusel olarak toplara girerken cekinmeye basladilar, ayrica sinirleri bozuldu ve bazi pozisyonlarda onlar da rakiple oynamaya basladilar. Bu dakikalardan itibaren Hollanda daha rahat atak yapmaya basladi. Robben’in Casillas’i yokladigi pozisyon ile Mathijsen’in duran topta gelisine topa iska gecmesi cok net pozisyonlar olarak akillara kazindi ilk yarida. Ilk yari biterken, sahada istediklerini yapmis Hollanda goruntusu vardi. Ispanyollari puskurtmusler, mucadele gucleriyle biz bu maci sonuna kadar goturecegiz hissini vermislerdi.

Bu noktada duralim ve Hollanda’nin nasil kendi karakterine bu kadar zit bir oyun sistemiyle `Total tekme` anlayisini benimsedigini sorgulayalim. Benim futbola bakis acimi bilenler, sadece hucum futboldan zevk almadigimi, iyi kurgulanmis defansif bir futbolun yarattigi 0-0’lik bir macin ornegin 4-4’luk bir baska mactan cok daha keyif verebilecegini dusundugumu bilirler. O manada, icine sertligin de katildigi savunma futbollarini hic kucumsemem, nefret etmem. Ancak herkes gibi ben de, bunu Hollanda’ya yakistiramam. Bu oyle bir seydir ki, Hollanda yuzyillar sonra dahi sadece futbolun hucum yonunu, estetigini dusunen bir takim olarak kalabilecek mitolojik bir tarihe sahiptir futbol anlaminda. Bugunun pozitif futbol oynayan Ispanya’sini yarin sirf tekme atan bir takim olarak gordugunuzde yaziklar olsun demezsiniz. Lakin futbolda portakal rengi saga sola tekme atarken gordugunuzde. `tu suratiniza sizin` dersiniz. Sahsen ben boyle dedim.

Bu yuzden mac sirasinda gonul cizgim gitgide Ispanya’ya kaymaya basladi. Nasil kaymasin ki? Topu ayaginda miknatisla tutan Xavi’si, goruntude Serkan Balci ama futbolda bir dahi Iniesta’si, bence dunyanin en buyuk kalecisi Casillas’i ile bu takim bu unvani hakediyor diyordum.

Ancak Ispanya’nin o muhtesem kadrosu dahi futbolda kesin kazanacak bu takim dongusunde degerlendirilemiyor. Eger dun Robben her zaman yaptigini yapip o golu atsa ornegin. Bu tunuvada geri dustukten sonra mac cevirememis bir Ispanya daha da dedike olmus bir Hollanda karsisinda acaba ne yapardi bilemeyiz.

Herkesin izledigi ve degerlendirdigi uzere, ikinci yari tamamen ortada bir macti. Hollanda'nin Robben'le buldugu iki pozisyon, Ispanya'nin Villa ve Ramos'la degerlendiremedigi pozisyonlardan birisi dahi girse bambaska bir mac izleyebilirdik kalan dakikalarda.. Oyuna mudahale anlaminda Del Bosque'nin bu macta oldukca tutuk gozuken ve belli ki akli yari finalde Torres'e vermedigi pasta kalan Pedro'yu cikarip Navas'i koymasi hamlesi, belki aninda maci getirmedi, ancak sonrasinda uzatma dakikalarinda Torres'in de girisiyle, Ispanya'yi hucumda daha taze tuttu her daim olarak. Xabi Alonso yerine giren Fabregas ise adeta forma numarasinin hakkini verip 10 numara rolunden pasajlar sunarken, surekli kaleyi dusundu, iki pozisyona girip bir de golun pasini verdi..Hollanda'da ise Elia hamlesine ragmen, asil hucum gucunu olusturan Robben, Sneijder ve van Persie yoruldukca yoruldular.. Bu manada Ispanya'da sonradan oyuna girenlerin oyunu cozmedeki etkilerinin buyuk oldugunu soyleyebiliriz.

Uzatma dakikalari Ispanya'nin ben daha iyi takimim diye bas bas bagirdigi ilk bolumdu. Gol daha erken de gelebilirdi, ancak 116. dakikada Iniesta 2 sene once Chelsealilerin canini yaktigi gibi Hollandalilari da aglatirken, 4 dakika bile Ispanya'nin bir kac pozisyon bulmasi icin yeter gibi geliyordu gol oncesinde. Hollandalilarin gardi oylesine dusmustu. Gol oncesinde Elia'ya faul yapildigi iddiasi ise butun mac boyu tekme atan bir takim icin son derece acinasi bir iddiaydi.

Neticede, en az Ingiliz meslektaslari kadar sohretli ve zengin olmalarina ragmen, onlar gibi kamptayiz sikildik uhuhuuh yapmayan, 50 gun boyunca hocalarinin deyimiyle tek bir sorun dahi cikarmayan bu genc ve tutkulu kadronun Dunya Sampiyonu olmasi kadar adaletli bir sonuc daha olamazdi, diyecektim ki Altin Top odulunun Forlan'a gittigini gordum ve daha da adaletlisine rastladim..

Boylece 1990'dan beri izledigim en sikici Dunya Kupasi adil sonuclarla bitmis oldu. Yillar sonra, 78 nasil konfetiyle, 86 nasil Meksika dalgasiyla anilacaksa, bu kupa da Vuvuzelasiyla anilacak. Ancak futbol anlaminda bir kac mac haric akilda hicbir iz birakmadan Halit Kivanc'in sesinde olumsuzlesecek..

Bir kez daha tebrikler Ispanya!

Not: Bu yazi Newbury-Londra tren yolculugu sirasinda sikintiyla yazilmistir, yazi da siktiysa ozur dilerim..

Devamı

Futbolda ilk top kontrolunun onemi..

Diego Forlan'in her iki ayagiyla da isabetli ve sert sutlarini, bitiriciligini, oyun zekasini ovebilirsiniz. Ancak Forlan'in butun bu ozelliklerinin yaninda benim icin bir ozelligi en one cikar ki, o da muhtesem ilk top kontroludur.

Bana gore futbolda, bir takimda kendilerine gelen pasin ilk kontrolunu gerek dokunusla, gerek pozisyon alisla en iyi sekilde yapan futbolcularin cok oldugu her takim basarili olmak yolunda rakiplerinin bir kac adim onundedir.

Forlan orneginden yola cikarsak;

Forlan'a gelen top, hangi siddette olursa olsun, ilk kontrol aninda bir kac metre uzaga acilmaz..

Forlan'a top geldigi anda, eger topla bir kac metre sonra bulusmak daha avantajli olacaksa, Forlan bulusabildigi ilk anda topa dokunmaz, ornegin ters donup topun 1-2 metre sonra gidecegi istikamete yonelir ve topla orda bulusur: Tabii ki bu bulusmada rakip kaleye karsi onunu tamamen acmis olmasi surpriz olmaz!

Forlan orneginden yola ciktim, ancak elbette ilk top kontrolune ornek olarak gosterilebilecek cok oyuncu var..Bu manada soylemek istedigim, Forlan'in yeteneklerinden ziyade, bir oyuncunun ilk bulusma anindaki dokunusuyla ortaya cikan teknik yetenegi ile topla nerede, nasil bulusacagini ayarladigi oyun zekasi bilesenlerinin hem oyuncunun sinifinin belirlenmesinde cok onemli bir yer tuttugu, hem de dogal bir sonuc olarak oynadigi takimlarin kalitesini arttirdigidir..

2000li yillardaki Galatasaray'a bakalim hemen. Senelerdir yazdigim galatasaray.to forumda, benden cikmis bir tanimlama vardir. Kimilerinin hosuna gitmez, ama ben soyle bir tabir kullanirim: Topu kaval kemigiyle istop etmeye calisan oyuncular.. Kimler midir bunlar? Cihan Haspolatli'lari, Mustafa Sarp'lari, Mehmet Topal'lari, Baris Ozbek'leri gozunuzun onune getirirseniz cok rahat anlarsiniz. Onlarca oyuncu sayabilirim size bu sekilde ilk top kontrolunden yoksun, topu 1-2 metre onune acmadan kontrol edemeyen ya da yanlis pozisyon alarak avantajini kaybeden oyuncu..

Galatasaray'in senelerdir kontratak yapamayan bir takim olmasinin arkasinda yatan gerekcelerden biri de budur. Kontratak hizli oyuncular istedigi kadar, hatta daha onemli olarak iyi top kontrol edebilen, dogru pozisyon alan ve dogru pas secimini yapan oyunculari da ister. Iste Galatasaray'in defansindan forvetine, son 10 yilda topu kaval kemigiyle istop eden onlarca oyuncusu bu tanimlardan yoksundur ve nice basarisizliklarin temelinde de bu yoksunluklari yatar.

Futbolda sistemler cok onemli, ancak sistemleri nasil uygulayacaginiz daha onemli. Iyi futbol, iyi futbolcuyla oynanir mottosunun arkasinda da iste boyle detaylar var. Istediginiz sistemi aylarca calistirin, oyunculariniz topu kaval kemigiyle kontrol ediyorlarsa, hicbir sistemi oturtamazsiniz.

O manada, Adnan Polat'in isaret ettigi 5 yabancidan kalan 4'unde (eger geleceklerse) bu kistasa da bakilmasinda buyuk fayda var..
Devamı

Bir gun seni sari-kirmizi formada gorsem Forlan..

Diego Forlan sanirim su anda Dunya'daki aktif futbolcular icerisinde en cok sevdigim isimlerden biri. Bu sene Galatasaray'a attigi son dakika goluyle takimimi bir ust turdan etmis bir oyuncudan bahsettigimi animsatirsam, kendisine yonelik sevgimin sinirlari iyice anlasilabilir saniyorum..

Forlan'in ablasi 1991 yilinda bir kaza yapiyor. Bu kazada ablasinin erkek arkadasi olurken, ablasi bir daha yuruyemeyecek sekilde yaralaniyor. Bu durumda hastanede yatarken, o zaman 12 yasinda olan Diego, ablasinin ifadesiyle O'na soz veriyor: "O kadar buyuk bir futbolcu olacagim ki, kazanacagim parayla seni dunyanin en iyi hastanelerinde tedavi ettirecegim.."

Kiz kardesinin bu tedavisi sirasinda, Forlan'in kendisi de bir futbolcu olan ve Uruguay Milli takimiyla 1974 yilinda Dunya Kupasi'nda oynamis olan babasi Pablo Forlan'in imdadina bir baska unlu isim yetisiyor: Diego Maradona. Maradona arkadasi oldugu Forlan ailesine para vermekle kalmiyor, zamani geldiginde Diego'nun Arjantin'de klup bulmasina da yardimci oluyor. Iste kucuk Diego da, bir nevi hamisi Maradona'yi yaniltmiyor ve 2002'de Sir Alex Ferguson'in radarina takilip Manchester United yolunu tutuyor.

Manchester United yillarinin iyi gecmemesini kendisi yine her zamanki mutevazi kisiligiyle, cok cok iyi oyuncular vardi ve benim daha az zaman bulmam tamamen anlasilabilir bir durumdu; ben de daha cok oynayabilecegim bir takima gitmek istedim diye ifade ederken, Sir Alex Ferguson da o yillara baktiginda, Forlan Manchester'da kahraman olabilirdi. Hem kisilik olarak muthis bir cocuktu, hem de muhtesem bir futbolcuydu. Sadece o donem van Nistelrooy'la oyun ici kimyasi uyusmadi, biz de van Nistelrooy'u daha cok tercih ettik. Kafasi da surekli Ispanya'da tedavi goren ablasindaydi. Ispanya'dan bir teklif gelince biz de verdik, ancak en buyuk pismanligim Forlan'i cok ucuza satmamdir diyor..

Iste bu Forlan, Ispanya'da 2004 yilindan beri Villarreal ve Atletico Madrid formalariyla tam 120 gol atti, 2005 ve 2009'da Altin Ayakkabiya uzandi.

Yine de, dunya futbol kamuoyunda hakettigi ilgi ve saygiyi gormesi icin bu Dunya Kupasinda oynamasi gerekiyordu sanirim. Forlan oyle bir turnuva cikardi ki, tipki eski Japon anime cizgi filmlerinde Tsubasa ve arkadaslari misali, Forlan ve arkadaslari seklinde, bir takimi bir adam nasil bir kac seviye yukari cikarir ve takim arkadaslari O'nun arkasinda nasil kenetlenerek tarih yazarlar bunu gosterdi.

Almanya macinin son saniyesinde direge patlayan frikiginde resmen Galatasaray gol kacirmis gibi uzuldum. 6 gole ulasarak adini Dunya Kupasi tarihine Gol Krallarindan biri olarak yazdirmayi oylesine hakediyordu ki.. Kismet degilmis..

Kendi kazandigi parayla aldigi ilk araba Peugeot 205'i hala kullanan, ablasinin adina kurdugu vakifla insanlara yardim eden, gittigi her takimda insanligi ve takim oyunculuguyla nam salmis bu buyuk yetenegi bir gun Galatasaray formasinda gormek, Hagi'nin ilk geldigi andaki cosku kadar cosku verirdi bana. Bu sene cok zor.. Ama belki 33-34 yasinda.. Ne dersiniz?
Devamı

Bugun Uruguayli olmak..Bugun Futbolu sevmek..


"Yahu ne buluyorsunuz bu oyunda? 22 tane adam, deli danalar gibi kosturuyorlar bir topun pesinde. Siz de zamaninizi, paranizi bu adamlar icin harciyorsunuz, hic deger mi?"

Genelde futbolla alakasi olmayan insanlarin, sizin futbol tutkunuzu gorduklerinde verdikleri ortalama tepki budur. Simdi bu insanlardan, olur da bu aksamki Uruguay-Gana macini izlemis olanlar varsa, sormak isterim: Sizce de degmez mi?

Gercekten epik bir mucadele oldu. Son dakikada Fucile'nin aptal faulu sonrasi gelisen dramatik penalti pozisyonu olmadan dahi, kafamdaki mac yazisinda bu cumleyi kullanmak vardi. Gercekten o pozisyon olmadan dahi, bu yari finali olumune isteyen, takim birlikteligini damarlarindaki kana kadar birlikte tasiyan iki takimin, sahada her seylerini veren oyuncularin mucadelesi bu tanimi hakediyordu.

Maca iyi baslayan takim Uruguay oldu. Forlan onderliginde topa iyi hakim olan takim goruntusundelerdi; Gana ise henuz macin gerginligini uzerinden atamamis gozukuyordu. Bu ustunlugunu cok net pozisyonlara ceviremedi yine de Uruguay. Genellikle Forlan'in yari sahalarinin her yerinden kullandigi duran toplarla sonuca gitmeye calistilar. Oyle ki belli dakikalarda Uruguay'in iki stoperi Lugano ve Victorino kendi ceza sahalarinda gecirdikleri zamandan daha fazlasini rakip ceza alaninda gecirdiler bu duran toplardan oturu.

Iste mac bu sekilde Uruguay hakimiyetinde giderken, iki onemli hadise oldu. Birincisi Gana'da Kevin Prince Boateng'in muthis istekli futbolu on plana cikmaya basladi. Oyle ki, maca orta gobekteki uclunun solunda baslayan Boateng rakip yari alanin her yerinde kendini bosa cikarip, pozisyon yaratmaya, pozisyon yaratacak paslar atmaya basladi. Duragan durumdaki Gana Boateng'in bu cabasiyla silkenirken, bir baska gelisme ekmeklerine yag surdu. Defansin belkemigi Lugano sakatlandi ve yerini daha once turnuvada hic oynamamis Scotti'ye birakti. Zaten Uruguay'in ilk tercih stoperleri Lugano ve Godin'ken, artik Uruguay'in defansinin ortasinda daha once birlikte oynamamis iki oyuncu macin devaminda yer alacakti: Victorino ve Scotti.

Iste bu goruntudeki Uruguay oyunculari da sanirim bizim gibi dusunmus olacaklar ki, inanilmaz bir panik icine girdiler. Sanki Lugano'nun bu sakatligi maci onlardan alip goturmus havasina girdiler ve kalan 7+2, toplam 9 dakikada oyunun tum hakimiyetini Gana'ya biraktilar. Gana bu bolumde Boateng'le, Gyan'la cesitli pozisyonlar buldu. Tam Uruguay artik soyunma odasina gol yemeden giderek toparlanma firsati bulacak derken, o ana kadar sahada yoklari oynayan Muntari'nin daglardan, ovalardan vurdugu topta bir anlik konsantrasyonunu kaybedip, suttan once iki adim saga giden kaleci Muslera'nin da hatasiyla golu buldu Gana.

Johan Cruyff der ki, bir takimin basina gelebilecek en kotu seylerden biri 45. dakikada gol yiyip soyunma odasina girmektir. Psikolojiniz alt ust olur. Iste bu durumda girdi soyunma odasina Uruguay ve Lugano'yu da kaybetmislerdi ustune ustluk.

Ikinci yarinin baslangici bu manada cok onemliydi. Iste Uruguay bu maci kazandiysa, aslinda kacan penaltidan ziyade bu bolum cok onemli. Biliyorsunuz, bizde klasiktir, bazi soylemler soylendikce soylendikce aptal futbol kamuoyumuz da her durumda bu soylemlerin gecerli olduguna inanir. Bunlardan bir tanesi de, "daha onumuzde 45 dakikalik bir koca yari var, cok acele etmemize gerek yok, sabirli oynayip beraberligi (veya skorun durumuna gore golleri) bulmaliyiz" klisesidir. Cogunlukla o sogukkanlilik adi altindaki temposuz oyunla acele etmeyiz, sonra bir bakariz dakika olmus 70 kusur ve baslariz panige.. Iste Uruguay boyle yapmadi, eger bu maci kazanacaklarsa beraberligi bir an once yakalamalari gerektigini biliyorlardi. Zira fizik gucu kuvvetli Gana'ya karsi 70. dakikalara geride girmek pek ic acici olmayabilirdi. Hal boyleyken oylesine asildilar ki ikinci yarinin basinda; ornegin Suarez bir pozisyonda Kingson'in kullanmasi gereken top sahanin icinde baska bir noktada kaldi diye, kosup topu O'na veriyordu. Bu tarz davranislari maclarda 90. dakikalarda yenik takim futbolcularindan gormeye alisigiz. 49. dakikada degil. Iste bu emegin meyvesini, Forlan'in olaganustu frikik goluyle aldilar. Bu frikigin yaratilmasindaki buyuk payi ve mac boyunca gosterdigi ileri geri performansi nedeniyle sol bekte oynayan Fucile'yi de tebrik etmek gerekir. Ayni Fucile 120. dakikada gereksiz bir frikik yaratarak takimini neredeyse yakiyorduysa da!

Forlan'in golu muhtemelen Dunya Kupasi tarihinin en guzel, en acaip frikik gollerinden biridir. Jabulani denen topun yaraticilari biz ne yaptik diye birbirlerine bakmislardir sanirim. Ben fizik acidan boyle yon degistiren bir gol gormedim daha once. Tamam olaganustu falsolara taniklik ettik. Ne bileyim Roberto Carlos'un Mini Dunya Kupasi'nda Fransa'ya attigi bir gol vardir, vaay dedik. Ancak Forlan'in bu sutu cok degisik bir yon degistirme izledi. Top kaleye dogru yolunun yarisina kadar bir yon izledi, tam yarisinda hafif durdu, vitesini degistirdi, baska yone yoneldi.. Sanki Japon futbol cizgi filmlerindeki goller gibi bir goldu.

Bu golden sonra Uruguay yeniden kontrol futboluna dondu. Soku atlatan Gana da yeniden oyunda pas ustunlugunu ele gecirdi. Ancak yine de daha net pozisyonlari bulan bu sefer on plana cikan Suarez ile Uruguay oldu. Suarez'i sadece Hollanda'da cok gol atan golculerden biri olarak degerlendirenler hata yapar. Oyunun tum yonlerini oynayabilen, futbol zekasi oldukca gelismis, teknigi harikulade, mucadele gucu yuksek, muthis bir forvet Suarez. Cok kisa zamanda cok buyuk isler basaracagina eminim.

Buldugu bu pozisyonlardan etkilenen Oscar Tabarez, sanirim maci uzatmaya gitmeden bitirmek istedi. Bu amacla oyunda bekleneni veremeyen Cavani'yi cikarip bir forvet oyuncusu Abreu'yu koymasi bir cesaret gostergesiydi 76.dakikada. Abreu'nun gercek katkisi ise ancak son penaltida gelecekti..

Mac uzatmaya giderken, herkesin kafasinda tilkiler dolasiyordu. Efendim, Gana daha genc ve tecrubesiz, ote yandan fizik gucu daha yuksek gibi. Ancak her ikisi de tam dogru sayilmazdi. Zira bu Gana Milli takimi henuz bu sene Afrika Kupasinda finale cikarken de bu yollardan gecmisti, bir onceki sene 20 yas alti Milli takimi Dunya Sampiyonu olurken de.. Onermenin diger tarafi da yanlisti, zira Uruguaylilar olumune carpisiyorlardi, Perez'iyle, Fucile'siyle, Pereira'siyla.. Forlan'iyla Suarez'iyle..

Bu noktada Uruguay sevgimin kokenlerine inmek isterim. 1990 Dunya Kupasi benim 10 yasinda bir cocuk olarak ilk takip ettigim Dunya Kupasidir. Onceki Dunya Kupalarinin hikayeleriyle ilk bu Dunya Kupasi oncesi tanistim. Iste o hikayelerden biri 1950'de Brezilya'yi Maracana'da 200 bin kisiyi aglatarak yenen efsane Juan Alberto Schiaffino'lu Uruguay Milli takimini benim gozumde farkli bir yere tasiyordu. Tam da o donemde Uruguay Milli takimi 1990 Dunya Kupasi'da efsane Enzo Francescoli ile Ruben Sosa ile Daniel Fonseca ile oynuyordu ve ben bu hircin, yenilgi kabul etmeyen ulkenin takimina sempati besliyordum.

Iste o donemden gelen Uruguay sempatim, bugun Forlan'la doruklara ulasmis dorumda. Su an aktif olarak oynayan oyuncular icinde belki de en begendigim 4-5 oyuncudan biri benim icin Forlan.. ve Uruguay formasi giyiyor.. Daha ne olsun? Lugano gibi adam kaptani olmasina ragmen, eger son dakikada kacan penaltida ben havalara zipladiysam kesindir ki, ben Uruguay sempatimde bayagi ilerideyim.

Uzatmalara tekrar donecek olursak, her iki takim adina da karsilikli birer penalti verebilirdi hakem. Ancak Erman hocamizin deyimiyle, penalti penalti gibi olacak earkadas diye bakarsak, verilmeyen penaltilari da anlayisla karsilayabiliriz.

Artik is penaltilara dogru giderken, 115. dakikadan itibaren Uruguay tipki ilk yarinin son 9 dakikasinda oldugu gibi paralize oldu. Aslinda Gana ekstra bir sey yapmiyordu ama Uruguaylilar o kadar panik olmuslardi ki, arka arkaya pozisyonlar vermeye basladilar; Gyan'a, Appiah'a, Boateng'e.. Artik yine tam kurtuldular derken, Fucile'nin anlamsiz faulu geldi. Bu tarz aptalca faullerin genelde bir faturasi cikar. Nitekim o yasadigimiz anlar, iste bu anlamsiz faulun urunudur.

Sanirim maci izleyen izlemeyen herkes artik Suarez'in ne yaptigini biliyordur. Iste bu genc adam bu hareketiyle, bir ulusu kedere bogarken, bir ulusu sokaklara doktu. Suarez'in futbol zekasinin urunu olan bu hareketi ayiplayacak olanlar olacaktir. Futbolun saf, romantik etikcilerinden biri hic bir zaman olmadim. Futbolun icinde yedirirseniz bu tarz hareketler de var. Nitekim Suarez cezasini da cekecegi bir pozisyonda umutlarini 1 dakika daha olsun aktif tutmaya calisti takiminin.. ve tuttu da..

Gyan'in anlamsizca abandigi vurus direge gittiginde, sanirim herkes 2008'deki Hirvatistan-Turkiye macini dusunmustur. Tipki oyle donen bir mac olacagi belli sekilde penaltilara gidiliyordu artik.. Hem de bir tarafin kalesinde titrek Kingson, digerinde penalti kurtarislariyla nam salmis Muslera varken. Gerci tum futbolseverler bilir ki, bu tarz ongoruler tamamen yalandir. Kingson aslan kesilebilir, Muslera sifir cekebilir. Ama olmadi.. Olmadi zira, ornegin Mensah bir penalti atisinda gordugum en kotu vurusu yapabildi.. Ornegin Rajevac Adiyiah gibi gencecik bir delikanliya bu stres dolu anlarda dorduncu penalti atisini kullandirdi..

Ve sonunda kazanan Uruguay oldu. Ben de mutlu oldum. Gana'nin bu kitleyici, sirf kosan orta sahalardan dolu takimini hic begenmiyorum. 1990'in Kamerun'u gibi efsane bir takimin yapamadigini yapip Afrika'dan yari-finale ilk cikan takim olma unvanini elde etmeyi onlara hic konduramiyordum. Allahtan da olmadi..Penalti kacirmasina ragmen hayvan gibi guclu Gyan'a alkislar, Wigan'dan serbest birakilan Kingson'i da Konyaspor'da Ziya Dogan'in ogrencisi olarak gormek isteriz diyorum..

Tekrar tebrikler Uruguay..Tekrar tebrikler Forlan.. ve Suarez.. Bir baska sevdigim takim olan Hollanda macinda da yureginizi ortaya koyacaginiza eminim. Cok guzel bir yari final bizi bekliyor..

Bugun bu sporu delicesine sevdigim icin bir kez daha sukrettim..
Devamı