Avatar ve Javier Bardem


Öyle sinemanın tekniklerine çok hakim bir entel değilim. Ama çok iyi bir film izleyicisiyim; izlediğimi de dışarıdan etkilenmeksizin, bende yarattığı etkiler çerçevesinde değerlendiririm. Son günlerde oldukça yankı uyandıran Avatar'ı da bu gözle değerlendireceğim.

Avatar'ın bir kaç ay önce bir film öncesi fragmanını ilk gördüğümde, yine yapmışlar karışık-kuruşuk, bolca animatik, aptal bir film; kim gider buna diye düşünmüştüm. James Cameron'ın filmi çektiğini dahi bilmiyordum. Sonrasında Avatar gösterime girdi; teknolojinin imkan verdiği her yerden filmin muhteşem olduğuna, sinema tarihinde bir milat olduğuna dair yorumlar dinlemeye, okumaya başladım. Haliyle, kim gider bu filme dediğim filme gidenlerden biri ben olacaktım bu "word of mouth marketing" başarısıyla.

Filme öncelikle IMAX mi, real3D mi gidileceğine dair bir çok yorumu okuduktan sonra, çoğunluğun tercihi doğrultusunda real3D gitmeye karar verdim ve o şekilde salonda yerimi aldım.

Filmden çıktığımda, OK, zaman zaman sıkılsam da hoşça vakit geçirdim diye düşündüm. Ancak hissettiklerimin hiç biri, aman da bu bir milat, yapılmış en iyi filmlerden biri vs. şeklindeki duyguların paralelinde değildi. Efendim neymiş, yönetmen oyuncular üzerine konan vericiler sayesinde aynı anda çekip, animatik hallerini de görebiliyormuş oyuncuların da, falan da filan da.. Bu da bir milatmış.. İyi de banane! Yönetmen için milat olabilir; ama banane! Gerçekçilik artıyormuş; yahu gerçekten uzaklaşırken hikayen zaten sana bağlanmışız; iki tane na'vi gerçek gözükünce mi hikayen daha inandırıcı olacak?

Açıkçası, ben sinemanın içindeki animasyonlardan zevk alamıyorum. İstediğin kadar arttır gerçekliğini; bana tamamen örnek veriyorum, bir No Country for Old Men'deki psikopat Anton'u canlandıran Javier Bardem'in performansını yaratabilir misiniz? Bana 1970'lerde çekilmiş, en az bu hikaye kadar gerçeklikten uzak, Maymunlar Cehennemi serisinin tadını verebilir misiniz?

Bana veremezsiniz. Ama sinemanın bu animatik yanından keyif alanları da saygıyla karşılıyorum. Dediğim gibi, benimki tekniklerden şunlardan bunlardan ziyade, tamamen izlediğim filmin bana verdiği zevk ile orantılı subjektif görüşler.

Bu manada Avatar'ın bu kadar abartılmasını, bilgisayar oyunları hastası, teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanan yeni neslin başarısı olarak görüyorum. Bu kadar animasyon dolu bir filmin, hikaye anlamında zaten vasatı aşamamasından ötürü de, Avatar benim tüm zamanlar listemde çok ama çok gerilerde kalır; belki de aklıma gelmez.

Sevenleri üzdüysem, affola!
Devamı

Yorumsuz


Sene başında şöyle bir topikte bu konuya değinmiştim: Tarih 24 Ağustos..
http://gianinsesi.blogspot.com/2009/08/iki-hafta-iki-yan-hakem-yan-hakemlerin.html

Sonrasında da böyle bir topikte: Tarih 26 Eylül..
http://gianinsesi.blogspot.com/2009/09/yan-hakemlerin-sampiyonu-fenerbahce.html

Sonrasında da bu topikte derlemiştim her şeyi: Tarih: 6 Aralık..
http://gianinsesi.blogspot.com/2009/12/fenerbahcenin-hakk-gercekten-yendi-mi.html

ve şimdi tarih 21 Aralık.. ve yukarıdaki resim..

Ne dersiniz? Sezon sonuna kadar benzer referanslarımız çoğalacak gibi sizce de değil mi?
Devamı

Kuddusi'nin ele çarpan toplara farklı yorumları..


Tarih 20 Aralık 2008. Yer Konya. Maç Konyaspor-Fenerbahçe. Henüz Anelka'nın el yardımıyla attığı golün izleri Konya'da silinmemişken, bir başka elle atılan gol gerçekleşiyor Konya'da. Yandaki resimden hatırlayacağınız üzere, kaleci Oğuzhan'dan sekip yakın mesafeden kollarını açmış olan Önder'e çarpan top ağlara gidiyor, gole nasılsa sayılmayacak diye Önder Turacı dahi sevinmezken, hakem Kuddusi Müftüoğlu orta noktayı gösteriyor şaşkın bakışlar arasında..

Peki diyelim, Kuddusi Müftüoğlu'nun standardı bu. Yani bu tarz pozisyonlarda, yani yakın pozisyonda istemsizce ele çarpan topları devam olarak değerlendiriyor diyelim ve virgülü koyup bugün oynadığımız maça dönelim.

Maçta henüz ilk yarı. Soldan Caner'in ortasına Arda ayağıyla vurmak için hamle yapıyor, top zamanlama hatasından ayağından sekiyor ve omzuyla kolu karışık bir noktaya çarpıp ağlara gidiyor. Bu pozisyonun Önder'in gol sayılan pozisyonundan farkı var mı? Arda elle oynama niyetinde değil; top tamamen sekerek istemsizce anlık olarak hızlı bir pozisyonda çarpıyor ve ağlara gidiyor. Maçın hakemi, yine Kuddusi Müftüoğlu; hemen Önder'in pozisyonunu hatırlayıp gol diye sevinirsiniz değil mi? Nasılsa standard sahibi hakemimiz Kuddusi, yine gol kararı verecektir.

Ama hayır.. İlk yarıyı, bir takım atak yaparken, 44:56'da bitirip, niyetini gösteren Kuddusi, keseri yine yanlış tarafa doğrayıp, golü iptal ediyor..

Şaşırdık mı? Hiç şaşırmadık. Bunların ağababası Oğuz Sarvan ordayken de, hiç şaşırmayacağız..
Devamı

Keita varsa, her şey olabilir..


Abdul Kader Keita'yı galiba en iyi anlatan cümle bu.. Açıkçası, Keita sahadayken benim içimde her zaman bir umut var. Her an bir şeyler yapabilir, sonucu değiştirebilir düşüncesini yaratan bir oyuncu. Hayır, hayır, bu yıldız futbolcular için söylenen klişelerden değil; hani "kardeşim, adam araya bir top yapar, bir şut çeker, yıldız oyuncuyu sahada tutacaksın" yargısı değil yani.. Keita'nınki bambaşka bir şey. Sanki bu adam istese maçı zaten bir şekilde alır hissi vermesi..Yahu Keita'ya gelirse, durduramazlar nasılsa düşüncesi..Tıpkı bir uzaylı gibi..

Bu nasıl bir yetenektir?

Peki Keita neden Türkiye'de? Bence kendisinden bir kaç kat daha fazla yetenekli olduğu Ribery on milyonlarca Euro edip, Real Madrid'ler için adını geçirirken, bu sihirbaz neden Türkiye'de?

İşte bu noktada, oyun zekası dediğimiz hadise ön plana çıkıyor. Ribery, yetenek olarak gerideyken, oyun zekası olarak Keita'nın fersah fersah ötesinde. Keita'nın örneğin bu yetenekleriyle, sezonun ilk yarısını 7-8 gol, yaptığından 7-8 fazla asistle bitirmesi gerekir. Ancak son noktada, o öldürücü son pası her zaman yapamıyor. Sert kesmeler, her zaman sonuç getirmiyor.

Antalya maçından sonra, üst üste ikinci maçta da galibiyeti getiren asisti yapan oyuncuya neden böyle diyorsun diyenler olabilir. Diyorum, çünkü isyan ediyorum. Hayatımda bu ülkede gördüğüm en yetenekli oyunculardan birinin, Galatasaray'ıma tek başına şampiyonluğu getirmesini istiyorum ikinci yarı. Zira bu kapasitesi var. Zira bu yetenekleriyle başa çıkacak defans sistemleri, oyuncuları yok Türkiye'de..

Seni Galatasaray formasıyla izlemek zevk; seni o delidolu tabanca halinle Şampiyonluk kupasını kaldırırken izlemek daha da büyük zevk olacak inşallah..
Devamı

Antalya Belediye Başkanının alkışından, bir sonraki yerel seçime projeksiyon..


Antalya'da yaşamıyorum. Antalya'ya uzun zamandır gitmedim de. Ancak Antalya'da yer alan dostlardan, Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ın henüz şehre Belediye Başkanı olarak katkısının görülmediğine yönelik yorumlar duyuyordum.

Bu tarz yorumların, özellikle de yerel siyasette, çoğunlukla güdümlü, çoğunlukla yönlendirilmekten öte ortaya çıkan yorumlar olduğunu bilirim. O nedenle, Mustafa Akaydın'a yönelik bu yorumları pasif olarak beynimin bir yerine yazmıştım.

Son Antalyaspor-Galatasaray maçında, 3. Galatasaray golünden sonra Mustafa Akaydın'ın sevinçle alkışlamasından sonra, emin oldum: Gelecek yerel seçimde, Mustafa Akaydın kazanamaz! Hayır, elbette basit bir alkışın bir sonraki seçime kadar yansıyacağı gibi aptalca bir yorum yapmıyorum. Benim söylediğim, Mustafa Akaydın'ın siyasetçi olmaktan öte, halkın nabzını tutmaktan bihaber bir teknokrat oluşu ve bu yapısıyla siyasetin çok daha acımasız yaşandığı yerel platformda, asla başarıyı yakalayamayacağıdır..

Hele ki, arkasında bıraktığı isim, Antalya gibi medyanın çok da içiçe olmadığı bir şehirde dahi, Medyanın büyük kısmını arkasına alacak kadar PR çalışmaları kuvvetli olan, halka sevimli gelen Menderes Türel ise.. ve hele ki, siz daha devir-teslim töreninde "yuh-yuh soyanlara" şarkısıyla kendisini uğurlamışsanız belediyeden; o zaman toplum önündeki hareketlerinizde daha dikkatli olmanız beklenir. Temsil ettiğiniz kentin takımı, gol yediğinde, çılgınca sevinemezsiniz örneğin kameralar önünde! Hele de Türkiye'de.. Hele de kendi partiniz, Trabzon'daki bir önceki seçimleri, Tayyip Erdoğan'ın Trabzonspor'a yönelik ifadeleri nedeniyle kazanmışsa..En azından bunun analizini yapmanız sizden beklenir.

Siyaset, en nihayetinde, ne hizmet yaparsanız yapın, onu ne şekilde gösterdiğinizle başarı çizgisini belirleyen bir olgudur.. Bu anlamda Mustafa Akaydın'ın, ağzıyla kuş da tutsa, bu yapısıyla halkın sempatisini kazanabileceğine inanmıyorum. Dolayısıyla tepki oylarıyla kazandığı bu başkanlığı, bir sonraki seçimde muhtemelen bırakacaktır. ve bırakırsa da, bu bırakışın etkisi, 1994 yılında İstanbul'da, "bu sosyal demokratlar da hizmet getiremiyor" algılanışı ile İstanbul'u bırakan Nurettin Sözen gibi olur. Antalya bir daha sosyal demokrasiye yol vermez uzun süre.. Umarım yanılırım..
Devamı

Harold "Harry" Kewell


Bilenler bilir, 22 senedir Galatasaray'ı tutkuyla takip ediyorum. Çok oyuncular geldi, geçti. İz bırakanları oldu, sevdiklerimiz oldu, nefret ettiklerimiz, adını anmak istemediklerimiz oldu. Ancak pek azı, ulan Allah ömür verir de yaşarsam, ileride torunlarıma anlatacağım seni deme sıfatına erişti.

İşte Harry Kewell, bu az sayıdaki ismin son halkası. Bir 50 sene sonra, Galatasaray'da bir Harry Kewell vardı; bu adam öyle bir futbolcuydu ki, Galatasaray için sol açık, sağ açık, forvet arkası, forvet oynadı, hatta çok kritik bir Avrupa deplasmanında stoperi atılınca takımımızın, yedekte stoperi olmayan teknik adamımız çaresizce etrafına bakınırken, elini göğsüne vurup, ben defansa geçiyorum deyip, stoper oynadı; yetmedi, bir sonraki maçta da stoperde oynayıp, aynı maçta bir de penaltıdan gol attı; şövalye gibi adamdı, sahaya çıktığında Galatasaray seyircisi böyle bir futbolcuya sahip olduğundan gurur duyardı; adam gibi adamdı, takımın en yıldız oyuncularından biri olmasına rağmen, arkasında büyük bir kariyer olmasına rağmen, 22 yaşındaki bebelerin kaptan olduğu ortamda gık çıkarmaz, işini yapardı; sahaya en kötü oynadığı maçlarda dahi ruh koyar, şampiyonluğu herkesten çok isterdi; adına şarkılar söylenir, "Kewell for Galatasaray" deyişi içimizi pır pır ettirirdi diyeceğim torunuma..

Bu takımın olması gereken gerçek kaptanı.. O forma sana çok yakışıyor.. Herkes seni örnek alsın.. Tüm Türkiye'deki 6-15 yaş arası sporcular seni örnek alsınlar ki, Türk sporu bir yerlere gelebilsin..

Lütfen kal; sözleşmeni uzat.. Bu takımın sana daha çok ihtiyacı var Avustralyalı..
Devamı

Elano! Tek pas oynamayı Arda Turan'a öğret!


Arda Turan'a olan antipatim giderek artıyor.. Bu takım ne çektiyse, kendini en Galatasaraylı gören, klüp üzerinde tahakküm kurmaya çalışan futbolculardan çekti. Üzülerek görüyorum ki, Arda Turan da bu futbolcuların arasına adım atmış durumda.

Maç sırasında sürekli bir şeyler ispat etme kaygısında. Kafasında sürekli kırk düşünce dönüyor. Oynadığı oyundan zevk almıyor; zevk almaktan başka kaygıları var kafasında. Elimi şöyle kaldırırsam taraftara şöyle mesaj veririm; yüzümü böyle asarsam medyaya mesaj veririm; şurda şu şutu çekersem, yanımda benden müsait Elano anlar ki bu takımın lideri benim.. misali, bir sürü tilki dolanıyor kafasında.

Bu düşüncelerle dolu bir beynin, Allah'ın kendisine verdiği o muhteşem yetenekleri düzgün kullanmasına imkan yok.

Bu anlamda, en kötü oynadığı dönemde dahi 5 maç üst üste dökülse de 90 dakika oynatılsın dediğim Elano, yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlıyor. Zira, Elano'nun kafasında hesap yok! En müsait kimse, o anda yapılması en BASİT ve en DOĞRU hareket neyse, onu yapmaya çalışıyor. Doğruyu yapmaya çalışırken yine hata yapabilirsiniz, ama önemli olan doğruyu hedeflemektir. Arda Turan bir kontratakta kendi eksi etrafında dönüp, 10 kişiye çalım atıp 1 metre ilerleyememişken, Elano tek pasıyla tüm oyunun yönünü değiştiriyor, oyunculara alan açıyor.

Geçen hafta, tam 3 pozisyona girmişti Elano. Şanssızlık olarak girmedi. Ancak bugün itibariyle, yine girdi pozisyona ve bu sefer golünü ağlara bıraktı. Daha da bırakacak. Yeter ki, kafasında kırk tilki dolaşan Kurtlar Vadisi raconcuları, Elano gibilerinin ayağını kaydırmaya çalışmaktansa, bu adam nasıl basit oynuyor, neden bu adam 40 küsür kez Brezilya Milli takımında oynamış, neden ben yazın rezil barlarda gezip tozacakken, bu adam Güney Afrika'da Dünya Şampiyonluğuna oynayıp Kaka'sıyla, Robinho'suyla yarenlik edecek, analiz etsinler.

Emin olsunlar, bunu becerebilirlerse, kendileri de yücelir; o çok sevdikleri mesajını vermeye çalıştıkları Galatasaray da!
Devamı

Fenerbahçe'nin hakkı gerçekten yendi mi?


Dün akşam bir Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım klasiği izledik. Kötü gitmeye başladıklarında, klasik gündem değiştirme çabaları ve camialarından kendilerine yönelecek tepkileri bir paratoner misali savuşturacak üniteler oluşturmak adına Federasyon ve hakemlere giydiren bir Aziz Yıldırım portresi..

Dokunsanız ağlayacak şekilde yapılan sert konuşmanın nasıl bir ceza getireceği soru işareti. Hatırlatalım; tüm zamanların en Fenerbahçe güdümlü ve en çapsız Federasyonu olan Mahmut Özgener Federasyonu Adnan Polat benzer açıklamalar yaptığında ceza vermeyi geçtim, anında basın açıklamasıyla cevap vermişti Galatasaray Spor Klübüne.. Bu manada verilecek cezanın takipçisiyiz.

Öte yandan, önce Beşiktaş maçında verilmeyen penaltı, sonrasında Kasımpaşa maçında 2-1 mağlupken yedikleri 3. goldeki ofsayt ve Eskişehir maçında penaltı olduğu iddia edilen duran toplarda ceza sahası içinde yaşanan pozisyonlardan sonra bu kadar ağır açıklamalar yapan Aziz Yıldırım'ın klübü Fenerbahçe'nin sahiden hakkı yenmiş midir ligin geride kalan zamanında? Gelin hep birlikte inceleyelim ve kötü oynarken dahi 8'de 8 yaptırılıp şampiyonluk yarışının içinde tutulan Fenerbahçe'nin hakemlerle kazandığı puanlara göz atalım.

2. Hafta:

Fenerbahçe - Sivasspor: Maç 70. dakikaya kadar 0-0 gidiyor. Fenerbahçe aradığı golü bir türlü bulamıyor. Sivasspor'un da Fenerbahçe'nin yüklendiği dakikalarda etkili kontrataklar bulduğu dakikalar. Ancak o da ne? Emre'nin pasında net ofsayt pozisyonda yer alan Colin Kazım vuruyor, top kaleciden dönüyor, tekrar tamamlıyor ve Fenerbahçe 1-0 öne geçiyor. Bu kritik dakikada öne geçen Fenerbahçe, sonrasında dağılan Sivas karşısında önce Emre'nin direk kornerden golü, sonra da 91. dakikada Santos'un golüyle farka gidiyor. O dakikada golü bulup maçı koparmalarını sağlayan ise hakem Mustafa Kamil Abitoğlu oluyor..

3. Hafta:

Diyarbakırspor - Fenerbahçe: Maçta Diyarbakırspor 20. dakikada Tazemeta'nın golüyle 1-0 öne geçiyor. Fenerbahçe miskinler ordusu gibi, Diyarbakırspor ise maçı domine ediyor. O dakikalarda yine Tazemeta kaleci ile karşı karşıya yüzde yüz pozisyonda kalırken, yardımcı hakemin hatalı ofsayt bayrağı ile pozisyon kesiliyor. Diyarbakırspor büyük ihtimalle 2-0 öne geçecekken, Fenerbahçe dönen topta Gökhan Gönül ile beraberliği buluyor..Sonrasında ikinci yarı Diyarbakırspor seyircisi sahaya herşeyi atıyor, evsahibi takım oyuncularının dengesi bozuluyor ve maç Fenerbahçe'nin 3-1 üstünlüğü ile sona eriyor..Maçın hakemi Suat Arslanboğa.


4. Hafta:

Fenerbahçe-Manisaspor: Belki de şampiyonluğa etki edecek maçlardan biri. Manisaspor Kadıköy'de beklentilerin üzerinde bir top oynuyor. Önce maç 0-0 iken, Fenerbahçeli Bekir'in Manisalı Ergin'i düşürdüğü net penaltı verilmiyor. 79. dakikada Fenerbahçe Güiza ile 1-0 öne geçiyor. Üstüne Manisa hemen golü buluyor, ancak net gol ofsayt gerekçesiyle sayılmıyor. Sonrasında Manisa 86. dakikada Ergin ile yine beraberliği yakalıyor. Maçın mutlak hakimi Manisaspor, hakemin ofsayttaki Semih'i görmediği pozisyonda 90+4. dakikada Semih'in ayağından gol yiyor ve maçı kaybediyor. Bir penaltısının, bir golünün verilmediği maçı, ofsayt bir golle kaybediyor yani. Maçın hakemi Tolga Özkalfa.

5. Hafta:

Bursaspor-Fenerbahçe: Son 3 haftada hakemlerle kazanan Fenerbahçe, zorlu Bursaspor deplasmanında. Hakemlerin yardımlarından cüret bulan Fenerbahçe futbolcuları, her pozisyonda hakemin tepesinde. Agresif futbollarını, hakeme aşırı itirazlarda da gösteriyorlar. Gökhan Gönül, Alex, Mehmet Topuz, Colin Kazım ve Lugano'dan en az biri kırmızı kart görmeliyken, herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşmıyorlar. Alex'in hakeme arkadan omuz atması, Lugano'nun hakem sarı kart gösterdikten sonra alkışı pas geçiliyor. Colin Kazım'ın Volkan Şen'e attığı tekme ise sarı kartla geçiştiriliyor. Maç sonu hakem yorumlarında Fenerbahçeli futbolcuların nerdeyse yarısının kırmızı kart görebileceğinden dem vuruluyor.. Fenerbahçe'nin golünün başlangıcında ise yine ofsayt var. Alex, ofsayttaki Güiza'yi görüyor, bu futbolcunun şutu defanstan dönüp yine kendisinde kalıyor, O'nun pasında Alex topu köşeye bırakıp Fenerbahçe'yi 1-0 öne geçiriyor. Maçın hakemi: Deniz Çoban.

6. Hafta:

Fenerbahçe-İBB: Twente yenilgisiyle karışan Fenerbahçe, İBB önünde Wederson'un frikik golüyle ıkına sıkına galip geliyor. İBB'nin iki tane yüzde yüzlük gol pozisyonu hatalı ofsayt bayraklarıyla kesiliyor. Maçın hakemi: Hüseyin Göçek.

7. Hafta:

Antalyaspor-Fenerbahçe: Zorlu deplasmanda durum 1-1 iken, yan hakem Antalyaspor'un 3'e 1 pozisyonda yüzde yüzlük gol pozisyonunu hatalı bayrakla kesiyor. Sonrasında 90. dakikada komedi görüntülere girecek golle Semih durumu 2-1 yapıyor ve Fenerbahçe bir kez daha hakem yardımıyla sıçrıyor. Hakem: Yunus Yıldırım

10. Hafta:

Fenerbahçe-Galatasaray: 12. dakikada Alex'in golünde, Wederson orta yapıyor, Roberto Carlos 1 metre ofsayt pozisyonundayken aktif olarak bacaklarını açıp topun Alex'e gitmesini sağlıyor ve bu ofsayt golle 1-0 öne geçiyor Fenerbahçe. Sonrasında, 53. dakikada Alex ceza sahası içinde Leo Franco'nun elleri yerde sabitken ayağını takarak kendini yere atıyor ve bu yalan penaltıyla 2-0 öne geçiliyor. Maçın hakemi: Bünyamin Gezer.

Buraya kadar gördüğünüz gibi hakemlerle taşınmış bir Fenerbahçe var. Sonrasında Fenerbahçelilere göre şemsiyenin terse döndüğü kararlara bakalım şimdi de..

11. Hafta:

Kayserispor-Fenerbahçe: Maçı 1-1 beraberliğe getiren Kayserispor penaltısı, bana göre de ağır bir karar. Ancak, o pozisyonda Carlos'un Cangele'yi çekişi çok bariz. Pozisyonu ağır olarak gösteren Cangele'nin kendini yere atmak yerine, durması. Dolayısıyla bu pozisyonda aslında hakeme neden bu penaltıyı verdin diye sorulamaz.

13. Hafta:

Beşiktaş - Fenerbahçe: Maç 0-0'ken İbrahim Üzülmez'in Gökhan Gönül'e yaptığı hareket net penaltı. Sonuç, BJK 3 Fenerbahçe 0.

14. Hafta:

Fenerbahçe-Kasımpaşaspor: Maç 1-2 iken, Kasımpaşa'nın attığı gol ofsayt. Skor 3-1 Kasımpaşa lehine; ancak maçta goller hariç 9 net pozisyon bulan Kasımpaşa'nın galibiyeti sorgulanmayacak ötede ezici.

15. Hafta:

Eskişehirspor-Fenerbahçe: Maçta Fenerbahçeli oyuncular sürekli duran toplarda kendilerini yere bırakıyorlar ceza sahası içinde. Bu hareketler top oyuna sokulmamışken yaşanıyor. Hepimizin hatırladığı gibi, yıllar önce bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında, şimdi ismini hatırlamadığım bir Galatasaraylı oyuncu korner sırasında yere indirildiğinde yorum şu olmuştu: Henüz top oyuna girmemişken yapılan bu hareket penaltı ile cezalandırılamaz. Aynı durum bu maçta yaşanan pozisyonlar için de geçerli. Lugano'nun indirilmesi daha net; ancak Bilica'nınkiler tamamen kendini yere atma. Öte yandan, maç 0-0 iken Bilica'nin Youla'yı indirmesi net penaltı ve kırmızı kart. Yani hakem ortaya hatalı kararlar veriyor..

Evet, gördüğünüz gibi koskoca 15 haftada Fener'in kazandığı onlarca puana rağmen, karşılığında hatalı kararlarla kaybettikleri sınırlı. Hatta o yüzden mi kaybettiler tartışılır; zira biri 3-0 kaybettikleri derbide bir penaltı (ki en fazla bağırabilecekleri pozisyon bu), diğeri ezildikleri ve 3-1 yenildikleri maçta skoru belirleyen gol.

Herkesin bildiği gibi Fenerbahçe camiası mağlubiyetleri sindiremez. Her zaman suçlu üçüncü şahıslardır. Aziz Yıldırım'ın çıkardığı savaş baltalarını da böyle yorumlamak gerekir.

Türk futbol camiası unutkandır. O yüzden böyle bir derlemeyi borç bildim.
Devamı