Denizlispor 1 Galatasaray 2
Korktuğum gibi, çok zor maç oldu. Bunda öngördüğüm gibi, Denizlispor'un son barutunu sıkmak adına müthiş mücadelesinin yanısıra, Galatasaray'da hep konuştuğumuz zaafların, eksiklerin de etkisiyle iyice ortaya çıkışı etkili oldu.
Sürekli hücuma transfer yaparak, iyi transfer yapmış sayılmazsınız. Galatasaray'ın 2 senedir yapıp, kendini kandırdığı budur. Dengeli bir takım yaratmak yerine, bazı mevkiilerde çok kuvvetli, diğer bölgelerde "idare eder" 2-3 adam barındırır durumda kalmak, transfer başarısı değildir. Kağıt üzerinde, çok gol atacak gibi bir takım oluşturursunuz bu şekilde, ama realitede bu varsayım ancak halısahalarda gerçekleşir. Çok golü, nicel ve nitelik anlamında çok forvet oyuncusu olan takım atmaz; çarkının tüm dişlileri uyum içerisinde işleyen takımlar atar. Örneğin, Lucescu'lu Galatasaray'ın 2.senesi buna bir örnektir. Defansif oynadığı iddia edilen takım, en çok gol atan takımlardan biri olmuştur.
Galatasaray'ın oluşturulan bu dengesiz kadrosunun yanında, yıllardır süre gelen hastalıkları da hala çözülememiş durumda. Kontratak yapamaz Galatasaray örneğin. Yıllardır böyledir; kontratak yapacak pasları bir türlü doğru atamaz, son hamleleri yapamaz, yeterince iyi ve hızlı çoğalamaz hücumda. Nitekim deplasmanlardaki derbi başarısızlıklarının temelinde de bu eksiklik yatar. Giovani Dos Santos'un tam kontratak oyuncusu olarak bu hastalığı tedavi etmede ilaç olabileceği söylenebilir; ancak daha önce izlediğim ve bugün gördüğüm Dos Santos'u da, tüm yeteneklerine rağmen bir üst kademeye taşıyamayan, zaten son hareketlerindeki istikrarsızlığıdır. Tıpkı genç Ronaldo gibi, nasıl O bir zamanlar Manchester United'da her türlü akrobatik hareketi yapmasına rağmen, doğru düzgün gol ve asist olarak tabelaya adını yazdıramıyorduysa, Giovani de öyle bir oyuncudur. Nitekim bugün, kontratakta bomboş giderken, soldaki Arda'yı göremeyişi de, işte Giovani, bu özelliklerini geliştiremediği için burdadır dedirtmiştir bana. Yazılarımı takip eden bilir. Ben basit oyunu seven biriyim, 10 tane çalım atıp, sonuç getirmemekten ziyade, boş kaleye 10 tane gol atan adamları tutarım. O manada örneğin kimsenin bir türlü beğenmeye yanaşmadığı Alex de Souza, benim için çok büyük futbolcudur. Senelerdir de Fenerbahçe, Alex önderliğinde, basit oyunu benimsemiş, iyi kontratak yapabilmiş ve Galatasaray'dan genel olarak daha çok gol atıp, kendi yarı sahasında kabul ettiği derbilerin bir çoğunu da kazanmıştır. İşte bir takımın liderinin takıma kattığı karakter bu kadar önemlidir. Ben bu manada Arda gibi bir yıldızın basit oynayamamasından hareketle liderliği basit ve efektif oynayan Elano'nun almasını ümit ederken, Elano'nun daha pasif role soyunduğu belli oldu. Bunun üzerine takıma umut olarak katılan Giovani'nin de Alex değil de Arda ekolünde olması, Galatasaray'ın efektifliği yüksek bir takım olarak ortaya çıkmasına dair hayallerime pek yardımcı olmayacak gibi gözüküyor.
Maça dönersek, son dört maçının yıldızı Caner'i, özelliklerini yansıtamadığı sol beke kaydırmak zorunda kalmış, Jo ile ilk kez beraber oynayacak, son iki maçını zor koşullarda karda kışta yapmış bir takımın zorlanacağı aşikar. Ancak yine de, Galatasaray'ın oyunun hiçbir anında, korkulan taraf imajı sergileyemesi kabul edilemez. Hissiyat olarak bahsedersek; Denizlispor'un her akınında bu akın bir şey getirebilir düşüncesi ve coşkusu hakimken izleyiciye, Galatasaray'ın yavan, hücumda çoğalmaktan uzak akınları, bu takım nasıl gol atacak düşüncesini beraberinde getiriyor. Aslında futbol işte bu kadar basit. ve aslında futbolun iyi oynanıp oynanmadığını irdelemek de öyle. Bu satırları okuyan ve maçı izlemiş herkesin benzer hissiyatlarla ekran karşısında yer aldığını düşünüyorum. Peki neden öyle? Neden Galatasaray'ın ne yaptığı anlaşılmıyor? Kimin nerde ne yaptığını biliyor musunuz maçı izlerken? Bu maçta Emre Çolak nerede oynadı? Arda nerede oynadı? Bunları direk söyleyebilir misiniz? Evet, saha üzerinde belli maç öncesi yerleri. Ancak o kadar dağınık oynuyor ki Galatasaray, çoğu zaman kimin nerede oynadığı belli değil. Hatlar birbirine karışmış durumda.
Durum böyleyken, orta saha defansif savunması da bir tek Mustafa Sarp'a kalmışken, savunma oyuncularının rakibe çok kolay top aldırışı da eklenince üstüne, Galatasaray'ın Denizlispor'a bile çok pozisyon vermesi kaçınılmaz hale geliyor. Farkettiniz mi bilmiyorum; Galatasaray savunmasında kimse ilk topa basmıyor. Öncelikle rakibin topu alması bekleniyor, sonra markaj yapılıyor. Bu sayede ceza sahasında topla cirit atan forvetler izliyoruz. Bunları Angelov, Youla affeder, Aguero, Forlan affetmez. En basitinden, Alex, Semih affetmez.
Kalenizde de, hiç lafı uzatmaksızın bostan korkuluğu olarak adlandırılabilecek, kaleyi tutan her topu içeri alan bir özelliksiz kaleciniz olunca, Galatasaray'ın dişli rakipler karşısında sürekli gol yiyen bir takım olacağını düşünmek karamsarlıkla açıklanamaz sanırım.
Galatasaray'a dair bu maçta olumlu olarak ifade edilebilecek nadir hususlar:
1. Mustafa Sarp'ın, o yalancı mücadele eder görüntüsünden ziyade, bana göre ilk kez, pozisyon pozisyon, adam adam, mücadele edişi ve mevkiisini dolduruşu.
2. Jo'nun istekli oyunu; uzun boyuna rağmen tekniği, top tutuşu, çok faul alabilmesi ve bir de güzel gol atıp moral bulması.
3. Barış'ın Keita'nın yokluğunda bir maçta daha takıma her şeyini vermiş olması ve skora asistle de olsa katkısı.
Çok iç karartıcı yazdım farkındayım; ancak şu devre arası yaşananlar sonrasında benim içim cidden kararmış durumda. Devre arasında bu kadar neredeyse sil-baştan yapan bir takımın, şampiyon olduğunu görmedim hiç. Devre arasında bir tane kritik katkı yaparsınız, o da tutarsa size başarıyı getirebilir. Ancak sakatlıklar mecbur bırakmış dahi olsa, ikinci devre başında yeniden birbirine alışması gereken futbolcular topluluğu oluşturmuş olursanız, bir an önce herkesin en iyi futbolunu oynaması için dua etmekten başka çareniz kalmaz.
Kayserispor maçı, bir çok şeyi gösterecek. Kötü oynadığı iddia edilen, ancak bizden çok daha takım gibi olduğunu düşündüğüm Fenerbahçe, şu dönemde farkı açarsa, yakalamamız zor olabilir. O yüzden, Galatasaray'ın nicedir yapamadığı bir şeyi yapması gerek: Zor bir maçı, zor bir deplasmanda, gidip kazanıp geri dönmek. Umarım haftaya bugün, çok daha mutlu bir yazı yazıyor olurum.
1 yorum:
Hocam selam
1 Şubat 2010 13:42İç karartıcı da olsa son dönem yazdığın en iyi yazılardan birisi olmuş. Rijkaard, defansif zaafları kapatabilmek adına transfer yerine oyuncuların yerleri ile oynuyor bu da akordu bozuk bir takım yaratıyor - uzun vadede total futbol adına faydalı olacaksa da şu anda sıkıntı yaratıyor bu durum. Ayhan yerine Emre'nin oynamasını biraz buna bağlıyorum.
Yazında en dikkatimi çeken bölüm dolaylı olarak kaptan Arda ile ilgili. Her geçen maç Arda'nın basit oynamayı öğrenemeyeceğine ve büyük futbolcu olamayacağına daha çok inanıyorum. Arada 10 tane çalım atıp süper oynayıp tek başına alacağı maçlar hatta derbiler olacak ve o da kendi bildiği yoldan devam edecek.
Bir tek Giovanni hakkında henüz konuşmak için erken çünkü o Rijkaard'ın ne amaçladığını en iyi bilen isim takımda şu anda.
Yorum Gönder