Fenerbahçe'nin bu sene şampiyon olmak için her yolu deneyeceği aşikar. Aziz Yıldırım Kongre'de, Fenerbahçe'nin tarihinde başaramadığı, 3 sene üst üste şampiyonluk sözünü verdiğinden beri, bu senenin yol haritası çizilmeye başlandı.
Bu yoldaki ilk plan, bir yandan transferlerle takımı güçlendirmek, öte yandan medya, Federasyon-hakemler ve rakipler üzerinde etik olmayan yöntemlerle baskı oluşturabilmekti.
İlk önce Kongre öncesi Medya Spor müdürleri toplandı. Burda Aziz Yıldırım, "rakipleri öpecek" şeklindeki, aslında belden aşağıya bir gönderme içeren saygısız üslubuyla, yaratmak istediği takımı tanımladı. Medya müdürleriyle ayrıca neler konuşuldu bilinmez.
Daha sonra transferlere Mehmet Topuz ile başlandı. Lakin Mehmet Topuz transferinde yolunda gitmeyen şeyler vardı; futbolcu 50 milyon dolar verseler Fenerbahçe forması giymem diyordu. Lakin o kadar gözü dönmüştü ki başkanın, Deco ve Carvalho'nun birlikte 14 milyon Euro ettiği bir ortamda, Mehmet Topuz'a tam 9 milyon Euro vermekle kalmadı, aynı zamanda kendi forması hakkında abuk subuk konuşan bir oyuncuya sarı-lacivertli formayı zorla giydirerek, hem taraftarlarını rencide etti, hem de futbolcuyu kamuoyu önünde "saçı başı ayrı oynuyor" pozisyonunda bıraktı. Ancak, önemli değildi. Zira her alanda, bu senenin Fenerbahçe'nin Ali kıran baş kesen olduğunu ilan etme yılı olduğunu göstermeliydi.
Bundan sonraki adım, benzer bir yöntemle, ezeli rakibinin en önemli futbolcusuna asla gerçekleşmeyeceğini bildiği bir teklifi yaparak, hem oyuncuyu, hem de Galatasaray camiasını zor durumda bırakmaya çalışmaktı. Arda'ya güya teklifte bulundu Aziz Yıldırım. Dostlar alışverişte görsünler mantığındaki bu teklifden sonra, bir sonraki adımı futbolcuya da para teklif etmekti.. Mehmet Topuz transferindeki tüm biz önce klüple anlaşırız, sonra futbolcuyla konuşuruz söylemlerini yalayıp yutarak..
Rakiplere bu şekilde göz dağı veren Aziz Yıldırım, PAF Ligi'nde Antalyaspor'un şampiyonluğu ile sonuçlanan sezonun tescillenmesine yönelik olarak bir gazetenin çıkardığı haber üzerinden de Federasyona sopa gösteriyor ve PAF takımım için dahi bunu yapıyorsam, bu sene aleyhime olacak hatalarda dünyayı başınıza nasıl yıkacağımı tahmin edin diyordu adeta..
Sonrasında sezon başı sessiz ve derinden gidilen kısmı geldi operasyonun.. 1998 yılından beri ekranlarda yer alan Hıncal Uluç'lu 90 Dakika, aniden yayından kaldırıldı. Gerekçe olarak ekonomik kriz gösterildi, ancak aynı kanalın senelik 700,000 Euro'dan Sergen Yalçın ile sözleşmesini yeni uzattığı düşünülürse bu çok da inandırıcı gelmiyordu. Dedikodular, hasta Fenerbahçeli, Dünyanın en zenginleri arasında yer almaktansa Fenerli olmanın kendisi için önemli olduğunu söyleyen kanal sahibi Ferit Şahenk üzerinden baskı yapılarak, her sene Aziz Yıldırım'a karşı en kararlı muhalefeti yürüten Hıncal Uluç'un kitlelere ulaşmasının engellendiği yönündeydi. Hıncal Uluç, her kesim tarafından eleştirilen bir gazeteciydi, zira en ağır eleştirileri tuttuğu takım olan Galatasaray için dahi yapıyordu.. Lakin, Hıncal Uluç'u tek ve tehlikeli (!) kılan, medyada Aziz Yıldırım'ın ayak oyunlarına karşı tek laf edebilen kişi olmasıydı. Elinden kamuoyuna ulaşma şansı alınırsa, Aziz Yıldırım'ın daha kolay at oynatabileceği malumdu. Nitekim bu konuda Haşmet Babaoğlu'nun bir kaç gün önce yazdığı aşağıdaki yazısı, belki de her şeyi zaten apaçık anlatıyor..
Medya patronlarının fanatik takım taraftarı olması tuhafınıza gidiyor mu hiç?
Hayır.
Forma giyip pozlar vermeleri veya tuttukları kulübün yöneticileriyle fazla içli dışlı olmaları sizde rahatsızlık uyandırıyor mu?
Hayır.
Hepimiz takım taraftarıyız...
Aynı kültürü paylaşıyoruz. Hep birlikte ipin ucunu kaçırıp dünyayı tuttuğumuz takımın renklerinden ibaret sanıyoruz.
Medya patronları da bizim gibi bir insan nihayetinde!
Hatta belki içinizden şöyle diyorsunuz...
Bizim canımız can da, medya patronlarının ki, patlıcan mı?
İyi de...
Bir de şöyle düşünün...
Hangi kulüp başkanı objektif yorum ve habercilikten hoşlanıyor.
Hatta bazıları bundan nefret ediyor. Koşullar el verse gazetelere, televizyonlara baskın yapacaklar.
Onlara göre...
Medya sadece kendilerinin istediği ve izin verdiği haberleri yapmalı!
Futbol yorumcuları da yağdanlık olmalı!
Şimdi söyleyin bakalım...
Bu başkanlar takımlarının "hastası" medya patronlarını etkilemezler mi?
O formalı medya patronları da bir yıl, iki yıl direnseler bile, onca tazyik karşısında eninde sonunda pes edip başkanların isteklerine boyun eğmezler mi? Ne demek bu şimdi, diyeceksiniz...
Şu demek...
Önümüzdeki Süper Lig sezonu kıran kırana geçecek!
Görüyorsunuz, büyük kulüpler krizi falan umursamadan çılgıncasına para harcıyor.
Ne için?
Ne pahasına olursa olsun, şampiyon olmak için!..
Bu durumda, kulüp yöneticilerinin kendi takımlarının fanatik taraftarı olan medya patronlarını, hatta reklam verenleri "göreve çağırmaları" ihtimalini yabana atmamalıyız.
Yani demem o ki...
Önümüzdeki sezon başlamadan önce medyada çok kirli bir "temizlik operasyonu" başlayabilir.
Kimsenin günahını almak istemem!
Ancak içimde tatsız bir his var
Haşmet Babaoğlu/Sabah
Medyaya yönelik, "sizin en babanızı dahi böyle götürürüm" şeklindeki gözdağından sonra, bu sene Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe aleyhinde yayın yapabilecek babayiğit sayısının nasıl azaldığını tahmin etmek zor olmasa gerek..
Aziz Yıldırım'ın bir diğer hamlesi ise sportif alandaydı. Takımın başına Daum getirildi. Hani daha önce takımı 2 sene üst üste şampiyon yapan; sonrasında 3. sene takımının şampiyonluğu son maçta o zamanın Fenerbahçe Klüp Doktoru Ethem Kavukçu'nun derbilerden ve önemli maçlardan önce verdiği "ayurveda serumu"nun Denizli'de kullanılmamasından ötürü kaçırılmasından sonra kovduğu Daum'u yani. (
http://www.haber7.com/haber/20070707/Fenerin-hint-sirri.php) Böylece Fenerbahçe futbolcuları, "Daum'un Almanya'dan getirttiği özel vitamin serumu iğnelerinden" bolca alabilecekler. Daum'lu Fenerbahçe yıllarını hatırlayanlar iyi bilir; Fenerbahçe bazı maçlarda, adeta deli danalar gibi koşuyordu. Lakin bir sonraki haftaki maçta, takım sahada adeta yürüyor; hatta basında bu iki izlediğimiz takım aynı takım mı yorumları sıklıkla yapılıyordu.. Bakınız: Ayurveda demek lazım sanırım. Bu sene de takipçisi olalım; Ayurvedalı derbiler ve sonrası olarak..
Bütün bunlar bize Fenerbahçe'nin sezon boyunca hemen her alanda nasıl kural tanımadan hareket edeceği, nasıl her şeyi kendine yontacağı, nasıl illegal yöntemlere sapmaktan dahi çekinmeyeceği yönünde işaretler veriyor.
Türk Sporunun Erol Taş'larının karşısında her zaman tek başına mücadele vermiş Galatasaray'a, bu zorlu ve "pis" geçecek senede bir kez daha büyük görev düşüyor. Misyon: Dünyayı ele geçirmeye çalışan zalim yaratıklara karşı bir kez daha güzelim gezegeni kurtarmak!
Yolun açık olsun Galatasaray'ım..!